Çelik anlaşması: Çeliğin karbon ayak izini azaltmak, daha yeşil bir gelecek inşa etmemize nasıl katkı sağlayabilir?
Çelik, hayatımızın ayrılmaz bir parçası. Ulaşımdan inşaata, altyapıdan tüketim ürünlerine ve vücudumuza yerleştirilen medikal cihazlara kadar her alanda karşımıza çıkıyor. Kısacası çelik, her yerde.
Peki, neden bu kadar vazgeçilmez? Çünkü çelik dayanıklıdır, uzun ömürlüdür ve özelliklerini kaybetmeden sonsuz kez geri dönüştürülebilir.
Ancak işin bir de zor yanı var. Çelik üretimi, doğası gereği yüksek enerji gerektiren bir süreçtir. Bunun temel nedeni, üretimin geleneksel olarak fosil yakıtlara çok fazla bağımlı olmasıdır. Dünya çelikten pek çok alanda faydalanıyor ancak bu gezegenimize katlanılamayacak bir bedel olmamalı.
Talep arttıkça çeliğin çevre üzerindeki olumsuz etkisi de artıyor. Çeliğin, gelecekteki küresel ekonomik büyümeyi desteklemedeki başarısı, onu daha sürdürülebilir yollarla üretme konusunda önemli zorlukları da beraberinde getiriyor. Hem çelik üreticileri hem de devletler, sanayiden kaynaklanan karbon emisyonlarını azaltma konusunda kararlılar. Dünya genelinde heyecan verici yenilikler yaşanıyor ancak bu gelişmeler çelik üretiminin çevreye verdiği zararı azaltmak için yeterli mi?
Çelik, küresel ekonomiyi nasıl harekete geçiriyor?
Demir serttir ama çok da dayanıklı değildir. Oysa demirin eritilip karbonla birleşmesiyle elde edilen çelik, son derece güçlü ve şaşırtıcı derecede çok yönlüdür.
Ne yazık ki çelik üretimi, son derece yüksek sıcaklıklar gerektirir. Bu da ciddi miktarda enerji tüketimi anlamına gelir.
Gerekli ısıyı sağlayan yüksek fırınlar, demircilerin ilk kez çelik üretmeyi keşfettiği 14. yüzyıldan bu yana kullanılmaktadır. Daha modern bir aşamaya geçiş ise, 19. yüzyılın sonlarında elektrikli ark ocaklarının kullanılmaya başlamasıyla oldu. Elektrikli ark ocağı sürecinde, hurda metal ve demir karışımına elektrik akımı verilerek sıvı çelik elde edilir. Bu yöntem çok daha verimlidir ancak geleneksel olarak karbon bazlı enerji kaynaklarına dayandığı için karbon salımı yine yüksektir.
Çelik üretim teknikleri yıllar içinde gelişirken bu malzemeye olan hayranlığımız da aynı oranda arttı. Gerçek şu ki çelik olmayan bir dünyayı hayal etmek neredeyse imkansızdır. Arabaların, evlerin, ofislerin, gemilerin, trenlerin ve çoğu tıbbi cihazın olmadığı bir dünya, bugünkünden tamamen farklı, tanınmaz bir yer olurdu. Çeliğe olan yüksek bağımlılığımızı anlamak için otomotiv sektörüne bakmak yeterli. Ortalama bir aracın ağırlığının yarısından fazlası çelikten oluşur ve bu durum, 19. yüzyılda ilk otomobiller üretim bandından çıktığından beri pek değişmedi.[1] Uluslararası Enerji Ajansı’nın (IEA) 2020 ile 2050 yılları arasında çelik talebinin üçte birden fazla artacağını öngörmesi bu yüzden şaşırtıcı değil.[2]
Ancak çeliğin hayatımıza kattığı tartışmasız faydalar, çevreye zarar veren üretim yöntemleriyle birlikte değerlendirilmek zorunda. Çeliğin küresel ekonominin belkemiği olmasının altında yatan temel bir neden var ki o da günümüzde neredeyse rakipsiz olmasıdır. Dünya Ekonomik Forumu’nda (WEF) da [3]belirtildiği gibi “Çelik için ölçeklenebilir bir alternatif henüz yok.”
Gerçekçi bir seçenek bulunmadığına göre, çözüm aynı malzemeyi daha verimli üretmenin yollarını bulmak. Karbon nötr bir dünyaya zarar vermek yerine katkı sağlayabilecek, daha sürdürülebilir üretim yöntemleri gerekiyor.
Çelik üretimi küresel bir faaliyet olduğundan, daha çevreci yöntemlere geçiş oldukça karmaşık bir süreç. Günümüzde üretim giderek düşük maliyetli bölgelerde, özellikle de dünya çelik üretiminin %70’inden fazlasını gerçekleştiren Asya’da yoğunlaşıyor.[4] 2024 yılında toplamda 1,8 milyar tondan fazla çelik üretildi ve Çin, dünya üretiminin %50’sinden fazlasını gerçekleştirerek[5] açık ara lider konumda.
Beklenebileceği gibi, bu rakamları düşürmeye yönelik sıkı karbon azaltım hedefleri bulunuyor. IEA, küresel enerji ve iklim hedeflerine ulaşılabilmesi için çelik üretiminden kaynaklanan karbon emisyonlarının 2050’ye kadar en az yarı yarıya azaltılması gerektiği uyarısında bulunuyor.[6] Demir-çelik sektöründe karbon emisyonlarını azaltmaya yönelik çabaların, “2050’ye Kadar Net Sıfır Emisyon” senaryosuyla uyumlu hale gelebilmesi için ciddi şekilde hız kazanması gerekiyor.[7] Bu hiç de kolay bir hedef değil. McKinsey uzmanlarına göre, çelik sektöründe “bugüne kadarki en büyük varlık dönüşümünün gerçekleşmesi” şart.[8] Sektörün büyüklüğü ile karmaşıklığı düşünüldüğünde, bu dönüşümün ucuz olmayacağı da bir gerçek. Deloitte’un hazırladığı bir rapora göre[9], çelik sektörünün karbon ayak izini azaltmak için 2050 yılına kadar yaklaşık 800 milyar dolarlık bir yatırıma ihtiyaç var.
Neyse ki hem kamu hem de özel sektör bu acil ve maliyetli sorunla mücadele etmek için iş birliği yapma konusunda kararlı.
Çelik sektöründe karbon emisyonlarını azaltmaya yönelik somut hedefler var mı?
Çevresel etkisi açısından bakıldığında, çelik üretiminin mevcut durumu pek iç açıcı değil. Küresel karbondioksit emisyonlarının yaklaşık %8’i bu çelik üretiminden kaynaklanıyor. Bu da onu ağır sanayiler arasında en yüksek paya sahip sektör yapıyor.[10]

Bu tablo, karbon emisyonlarını azaltma hedefini son derece zorlu hale getiriyor. İyi haber şu ki çelik üretimini daha çevreci bir geleceğe taşımak için yürütülen inovasyon çalışmaları hem çok çeşitli hem de derinlikli. Bu çalışmalar arasında daha az fosil yakıt kullanan son teknoloji elektrikli ark ocakları ve karbon salımını azaltmak amacıyla yeşil hidrojenle çalışan fırınlar yer alıyor. Düşük karbonlu demir üretimi üzerine yenilik yapan şirketler olduğu gibi, çelik değer zincirini daha verimli ve daha az karbonlu hale getiren yeşil çelik merkezleri fikrini benimseyenler de var. Nitekim WEF, çeliği “karbonsuzlaşma çabalarına öncülük edebilecek en güçlü adaylardan biri” olarak görüyor.[11].
IEA, Demir ve Çelik Teknoloji Yol Haritası’nda[12] farklı teknolojilerin kullanılması arasında nasıl en doğru denge kurulabileceğini ele alıyor. Bu hedefe ulaşmak için hem özel sektörün hem de kamu kurumlarının sorumluluk alması gerektiğini vurguluyor. Devletlerin çevre dostu çelik üretimi için hedefler belirlemesi ve bu hedefleri desteklemesi, üreticilerin ise bu hedeflere ulaşmak için gerekli teknolojilere yatırım yapması şart.
Şu ana kadar bu alandaki ivmenin doğru yönde ilerlediği görülüyor. Örneğin Ekonomik Kalkınma ve İş Birliği Örgütü (OECD), çelik üretim kapasitesinin %90’ından fazlasının net sıfır karbon hedefi belirlemiş ülkelerde bulunduğuna dikkat çekiyor.[13]
Çelik üreticileri de bu hedeflerle uyumlu stratejiler geliştirme konusunda istekli ve birçoğu kendi karbonsuzlaşma hedeflerini belirlemiş durumda. OECD’nin önde gelen çelik üreticileriyle ilgili analizine göre şirketlerin büyük çoğunluğu (%88) karbonsuzlaşma hedefi koymuş, örneklemdeki firmaların %65’i ise net sıfır hedefi belirlemiş.[14] Ne var ki bu süreç o kadar da pürüzsüz işlemiyor. OECD tarafından incelenen şirketlerin çoğu 2050 sonrası hedefler belirlemiş durumda. Yalnızca iki şirket bu dönüm noktasından önceye yönelik daha iddialı hedefler koymuş.
Çeliğin karbon ayak izini azaltmak için başlıca yaklaşımlar neler?
WEF’de de belirtildiği gibi, çelik sektörü teknolojik açıdan oldukça gelişmiş bir alan olması nedeniyle karbon azaltımı için odaklanılması mantıklı bir tercih. Modern elektrikli ark ocakları, geleneksel yüksek fırınlara göre çok daha az fosil yakıt tüketiyor ve halihazırda geleneksel çeliğin yaklaşık %29’unu üretiyor.[15] McKinsey’in yeşil çelik raporunda da vurgulandığı gibi, bu ocakları çalıştırmak için gereken elektrik maliyeti, çelik üreticilerinin rekabet gücünü doğrudan etkileyen önemli bir faktör.[16]

Ancak yalnızca daha fazla elektrikli ark ocağı kurmak çözüm değil; çünkü bu ocakların kullandığı enerjinin büyük kısmı hâlâ fosil yakıtlardan sağlanıyor. Gerçek bir fark yaratmak istiyorsak demiri çeliğe dönüştüren o eski çağların yaratıcılığına benzer bir zihniyetle üretim yöntemlerinde köklü bir dönüşüm gerekiyor.
En umut verici teknolojilerden biri, fosil yakıtlar yerine hidrojen kullanmak. Bu sayede karbon salımı büyük oranda azalıyor.[17] Ancak burada kritik olan, “doğru” türde hidrojenin kullanılması. Mavi hidrojen, doğal gazdan üretilir. Ortaya çıkan CO2 ise yer altı depolama alanlarına pompalanır ya da CCUS teknolojileriyle yakalanır. Buna karşılık, yeşil hidrojen üretiminde yeşil elektrik ve su kullanılır, bu süreçte çok az ya da hiç karbon salımı gerçekleşmez. Gri hidrojen ise genellikle fosil yakıtlarla enerji üretilerek elde edilir; bu nedenle karbon ayak izi çok daha yüksektir.

Şu ana kadar kaydedilen ilerleme umut verici. Örneğin BAE’de, ulusal yenilenebilir enerji şirketi Masdar ve EMSTEEL, bölgede yeşil hidrojen kullanarak yeşil çelik üretiminin denendiği ilk pilot projeyi başarıyla tamamladı. Tesis, cevherden demir çıkarmak için yenilenebilir enerjiyle çalışan elektroliz yoluyla üretilmiş hidrojen kullanıyor; bu sayede doğrudan indirgeme sürecinde doğal gazın yerini alıyor. Proje tamamen faaliyete geçmiş durumda ve uluslararası standartlara göre sertifikalandırıldı. Çelik üretiminden kaynaklanan CO₂ emisyonlarını %95’e kadar azaltma potansiyeline sahip.[18]
Benzer bir proje de İsveç’in kuzeyindeki Boden kentinde hayata geçiriliyor ve Avrupa’nın ilk büyük ölçekli yeşil çelik tesisi olma özelliğini taşıyor. H2 Green Steel tesisi, cevher indirgeme sürecinde kömür yerine, hidroenerji ve rüzgar enerjisiyle yerinde üretilen yeşil hidrojeni kullanıyor. Bu yöntem yalnızca su buharı salıyor ve geleneksel yüksek fırın yöntemlerine kıyasla karbon emisyonlarını %95’e kadar azaltıyor. Tesisin hedefi, 2030 yılına kadar yılda beş milyon ton yeşil çelik üretmek. H2 Green Steel, İspanya’da güneş enerjisiyle çalışan bir tesis gibi projeleri, enerji şirketleriyle ortaklık içinde geliştiriyor.[19]
Kullanılan bir diğer yöntem ise çelik üretiminin karbon ayak izini azaltmak için karbon yakalama teknolojisinden faydalanmak. Amerika Birleşik Devletleri’nde U.S. Steel, Indiana’daki Gary Works tesisinde Kuzey Amerika’nın ticari ölçekteki ilk karbon yakalama ve yeniden kullanım tesisini inşa etmek üzere CarbonFree ile iş birliği yaptı. SkyCycle teknolojisi, yılda 50.000 metrik tona kadar CO₂’yi yakalayarak bu emisyonları çeşitli sektörlerde kullanılmak üzere kalsiyum karbonata dönüştürecek. 2026 itibarıyla faaliyete geçmesi planlanan bu proje, karbon yakalama teknolojisinin geleneksel çelik üretimine entegre edilmesinde öncü bir adım niteliğinde ve diğer tesislere de ölçeklenebilir potansiyelde.[20]
Elbette çelik üretimi, önce demir üretmeden mümkün değil. Ancak çelik üretimi gibi, demir üretimi de yoğun enerji gerektiriyor ve süreçte fosil yakıtların baskın olması nedeniyle yüksek oranda karbon salımı söz konusu. Dolayısıyla karbon salımını azaltmaya yönelik girişimler, demir üretiminde daha çevreci teknolojilere odaklanıyor. Örneğin ABD’deki Worcester Politeknik Enstitüsü, çelik üretiminde düşük karbonlu elektrolizlenmiş demir tozu kullanarak enerji tüketimini ve sera gazı emisyonlarını büyük ölçüde azaltacak bir yöntem üzerinde çalışıyor.[21]
Bir başka örnekte ise İsviçre merkezli madencilik ve emtia şirketi Ferrexpo, sanayiye tedarik ettiği demir cevheri peletlerinin, geleneksel demir cevheri tozu yerine kullanıldığında ton başına karbon emisyonlarını %40 oranında azaltabileceğini öngörüyor.[22] Bir diğer madencilik şirketi olan Rio Tinto, demir cevherini demire dönüştürmek için kömür yerine ham biyokütle ve mikrodalga enerjisi kullanıyor. Şirket, bu yöntemin mevcut yüksek fırın yöntemine kıyasla CO2 emisyonlarını %95’e kadar azaltma potansiyeli taşıdığını belirtiyor.[23]
Giderek daha fazla ilgi gören bir diğer alan da “yeşil çelik merkezleri” olarak adlandırılan bir konsept. McKinsey tarafından yayımlanan bir rapora göre[24] yeşil çelik merkezi; yenilenebilir enerji, yeşil hidrojen ve doğrudan indirgenmiş demir (DRI) ile elektrikli ark ocakları gibi yenilikçi teknolojileri entegre ederek düşük karbonlu çelik üretimine odaklanan, stratejik konumda yer alan sanayi kümelenmeleri veya tesisleridir. Bu merkezler, bilinçli olarak, düşük maliyetli yenilenebilir enerji kaynaklarının (güneş, rüzgar veya hidroenerji gibi), yüksek kaliteli demir cevheri gibi uygun ham maddelerin ve gelişmiş, düşük emisyonlu çelik üretim süreçlerini destekleyen altyapının bulunduğu bölgelerde kuruluyor.
Geleneksel çelik fabrikalarının aksine yeşil çelik merkezleri, karbon salımını büyük ölçüde azaltan ya da tamamen ortadan kaldıran üretim süreçlerine odaklanıyor. Bu genellikle şu yollarla sağlanıyor:
- DRI tesislerinde demir cevherini indirgemek için kok kömürü yerine yeşil hidrojen ya da doğal gaz kullanılması (geçiş süreci olarak).
- Elde edilen demirin, yenilenebilir elektrikle çalışan elektrikli ark ocaklarında eritilmesi.
- Mümkün olan yerlerde karbon yakalama, kullanma ve depolama (CCUS) teknolojilerinin entegre edilmesi.
Ancak olumsuz tarafı şu ki uzmanlara göre bu tür merkezlerin kurulumu yüksek maliyetli olacak ve madencilik şirketleri, enerji sağlayıcıları, lojistik firmaları, yatırımcılar ve kamu kurumları gibi birçok paydaşın iş birliğini gerektirecek.
Çeliğin karbon salımının azaltılmasında devletler nasıl bir rol oynayabilir?
Devletlerin özellikle politikalar ve düzenlemeler yoluyla çelik sektörünü yönlendirme konusunda büyük sorumlulukları vardır. Nitekim Dünya Çelik Birliği, kamu kurumları ile özel sektör arasındaki iş birliklerini “sürdürülebilir bir gelecek için temel” olarak tanımlıyor.[25]
Dünya Çelik Birliği’ne göre devletlerin atması gereken başlıca adımlar şunlardır:
- Farklı teknolojilere destek sağlamak.
- Daha pahalı olmasına rağmen düşük karbonlu çeliğe olan talebi artırmak.
- Yeşil çelik üretimini teşvik etmek ve halihazırda verimli üretim teknolojilerine yatırım yapmış şirketleri dezavantajlı duruma düşürmemek.
- Yeşil çelik üretimine geçiş için finansman sağlamak.
- Özellikle kullanım ömrünü tamamlamış hurda metaller başta olmak üzere döngüsel ekonomiyi desteklemek.
Araştırma ve teknoloji danışmanlığı firması Acuity Knowledge Partners’ın analizine göre, devletler karbon salımını azaltma çabalarına destek olmak için fon ayırarak çelik sektörüne giderek daha fazla katkı sunuyor[26] (grafiğe göz atın).
Örneğin Avrupa Komisyonu, enerji maliyetlerini düşürmeye ve düşük karbonlu ürünler için pazarlar oluşturmaya odaklanan “temiz çelik” projelerine finansman sağlıyor.[27] Japonya’da ise devletin Yeşil İnovasyon Fonu, demir-çelik üretiminde hidrojen kullanımına milyarlarca yen aktarıyor.[28] ABD’de çelik üretiminde karbon emisyonlarını azaltmaya yönelik araştırmalar, devletten 1,2 milyar ABD doları gibi devasa bir destek aldı.[29]

Değişim konusunda ortak bir görüş var mı?
Daha yeşil bir geleceğe yönelik değişim isteyenler sadece devletler ve üreticiler değil. Umut verici bir diğer gelişme de çelik ürünlerini satın alanların tutumlarında yaşanan değişim. İnsanlar daha çevreci ürünler için fazladan ödeme yapmaya razıysa bu büyük bir avantaj ve çelik bunun en iyi örneklerinden biri. En azından kısa vadede, “yeşil çelik” daha pahalı bir seçenek çünkü sürdürülebilir üretim yöntemlerine geçiş ek maliyetler getiriyor. Bu sorunu aşmanın bir yolu, “yeşil prim” olarak adlandırılan kavrama odaklanmaktır. Yeşil prim, alıcıların bir ürünü satın alırken algıladıkları ek değere dayanarak karşılamaya hazır oldukları ekstra maliyettir.
Yeşil çelik söz konusu olduğunda bu fark; çevresel sürdürülebilirlik, düşük karbonlu üretimle ilgili yasal düzenlemelere uyum ve marka itibarını artırma gibi unsurları kapsıyor. Bazı sektörlerde, yeşil çeliğin maliyeti zaten neredeyse önemsiz düzeyde. Örneğin araç üretimini ele alalım. Temiz ulaştırma ve enerji alanında Avrupa’nın önde gelen savunucularından Transport & Environment’a göre, 2050’de elektrikli araçlarda %40 oranında yeşil çeliğe geçilmesi, araç başına sadece 57 Euro ek maliyet getiriyor.[30] Gezegenimizi korumak gibi büyük bir amaç uğruna ödenecek görece küçük bir bedel.

İklim değişikliğinin olumsuz etkileri her yerde hissediliyorken daha çevreci çelik üretimine geçiş için zaman kaybetmemek şart. WEF’ye göre çelik sektörünün karbon nötr gelecekte öncü bir rol üstlenebilmesi için önümüzdeki birkaç yıl kritik önem taşıyor.[31]
WEF “Küresel ekonomi, emisyonları en hızlı ve en büyük oranda azaltacak şekilde kaynakları verimli kullanmaya başlamalı. Bu da çelik sektörünü önceliklendirmek için güçlü bir gerekçe sunuyor,” diyor.
OECD de son yıllarda düşük karbonlu çelik üretimine yönelik projelerde artış olduğunu belirtiyor. Bu alandaki ivme giderek güçleniyor. IEA[32] da çelik şirketlerinin birlikte karbonsuzlaşma yolunda ilerleyebilmesi için “eşit rekabet koşulları” çağrısında bulunuyor.
Geri dönüştürülebilir olması, çeliği baştan itibaren çevre dostu bir malzeme haline getiriyor. Üretim sürecini karbon nötr hale getirme çalışmalarıyla çeliğin çevresel itibarı daha da güçlenebilir.
Devletler bu zorluğu ciddiyetle ele alıyor. Karbonsuzlaştırılmış güçlü bir çelik sektörünün ekonomik öneminin farkındalar. Özel sektör, risk ve fırsat dengeli bir şekilde sunulduğunda yeni çelik üretim teknolojilerine yatırım yapma konusunda daha istekli olacaktır.
Yeşil çeliğin daha yüksek maliyetine dair engeller, devlet desteği ve alıcıların bilinçlendirilmesiyle aşılabilir; böylece talep zamanla karbon nötr alternatiflere kayabilir. Çelik endüstrisindeki dönüşümün sonraki adımları, çeliğin icadı kadar önemli ve etkili olabilir.
Çeliğin karbonsuzlaştırılması hakkında 5 kısa bilgi
- Çelik üretimi, küresel karbondioksit emisyonlarının yüzde kaçını oluşturuyor?
Çelik üretimi, küresel karbondioksit emisyonlarının yaklaşık %8’ini oluşturuyor. Bu oran, tüm ağır sanayiler arasında en yükseği. - Çelik sektörünün 2050’ye kadar karbon nötr hale gelmesi için ne kadar yatırım gerekiyor?
Deloitte’a göre, çelik sektörünün karbon ayak izini azaltmak için 2050 yılına kadar yaklaşık 800 milyar dolarlık bir yatırıma ihtiyaç var. - Küresel çelik üretiminde hangi ülke başı çekiyor?
Çin, küresel çelik üretiminde açık ara lider konumda. 2024 itibarıyla dünya genelinde üretilen 1,8 milyar tonun üzerindeki çeliğin %50’sinden fazlası Çin tarafından üretiliyor. - Yeşil hidrojen, çelik üretiminde karbon emisyonlarını ne kadar azaltabilir?
BAE ve İsveç gibi ülkelerde yürütülen yeşil hidrojenle çelik üretimi projeleri, geleneksel yöntemlere kıyasla çelik üretiminden kaynaklanan CO₂ emisyonlarını %95’e varan oranda azaltma potansiyeli taşıyor. - Yeşil çeliğe geçmek, bir elektrikli aracın maliyetini ne kadar artırıyor?
Transport & Environment’a göre, 2050’de elektrikli araçlarda %40 oranında yeşil çeliğe geçilmesi, araç başına sadece 57 Euro ek maliyet getiriyor.
[1] https://www.sciencedirect.com/topics/engineering/automotive-steel
[2] https://www.iea.org/reports/iron-and-steel-technology-roadmap
[3] https://www.weforum.org/publications/the-net-zero-industry-tracker/in-full/steel-industry/
[4] https://worldsteel.org/climate-action/climate-change-and-the-production-of-iron-and-steel/
[6] https://www.iea.org/reports/iron-and-steel-technology-roadmap
[7] https://www.iea.org/energy-system/industry/steel
[8] https://www.mckinsey.com/industries/metals-and-mining/our-insights/green-steel-hubs-a-pathway-to-decarbonize-the-steel-industry
[9] https://www.deloitte.com/content/dam/assets-shared/docs/collections/2023/gx-greenspace-tech-research-green-steel.pdf
[10] https://www.weforum.org/stories/2022/07/green-steel-emissions-net-zero/
[11] https://www.weforum.org/stories/2023/08/why-steel-can-be-an-unexpected-leader-in-decarbonization/
[12] https://www.iea.org/reports/iron-and-steel-technology-roadmap
[13] https://www.oecd.org/en/publications/addressing-steel-decarbonisation-challenges-for-industry-and-policy_e6cb2f3c-en.html
[14] https://www.oecd.org/en/publications/addressing-steel-decarbonisation-challenges-for-industry-and-policy_e6cb2f3c-en.html
[15] https://www.weforum.org/stories/2023/08/why-steel-can-be-an-unexpected-leader-in-decarbonization/
[16] https://www.mckinsey.com/industries/metals-and-mining/our-insights/green-steel-hubs-a-pathway-to-decarbonize-the-steel-industry
[17] https://www.weforum.org/stories/2022/07/green-steel-emissions-net-zero/
[18] https://masdar.ae/en/news/newsroom/masdar-and-emsteel-announce-successful-pilot-project-using-green-hydrogen-to-produce-green-steel
[19] https://www.mining-technology.com/news/green-steel-hydrogen/
[21] https://arpa-e.energy.gov/programs-and-initiatives/search-all-projects/low-carbon-iron-production-and-high-silicon-steel-manufacturing-lciphssm
[22] https://www.ferrexpo.com/what-we-do/a-low-carbon-pathway/
[23] https://www.riotinto.com/en/news/stories/decarbonising-steel-making
[24] https://www.mckinsey.com/industries/metals-and-mining/our-insights/green-steel-hubs-a-pathway-to-decarbonize-the-steel-industry
[25] https://worldsteel.org/climate-action/climate-change-and-the-production-of-iron-and-steel/
[26] https://www.acuitykp.com/blog/public-private-funding-green-steel-production/
[27] https://hadea.ec.europa.eu/news/european-clean-steel-discover-hadeas-projects-towards-climate-neutrality-and-circularity-2025-03-19_en
[28] https://www.iea.org/policies/13515-green-innovation-fund-hydrogen
[29] https://www.acuitykp.com/blog/public-private-funding-green-steel-production/
[30] https://www.transportenvironment.org/articles/green-steel-can-cut-climate-impact-of-car-production-for-just-eur57-a-vehicle
[31] https://www.weforum.org/stories/2023/08/why-steel-can-be-an-unexpected-leader-in-decarbonization/
[32] https://www.iea.org/reports/iron-and-steel-technology-roadmap
Basın Kitine Eklendi