Çok az sayıda tahminci, ‘öngörünün bilgeliğine’ riski saptama ve değerlendirmeden sorumlu olanlardan daha fazla değer verecektir. Altı ay kadar kısa bir süre önce, koronavirüs terimi, bilimsel ve tıbbi çevrelerin dışında neredeyse hiç kimse tarafından bilinmemekteydi. Üzerinde protein çıkıntıları bulunan yuvarlak bir virüsün artık sıradanlaşan görüntüsü, küresel bilinçte henüz yerini almamıştı.

Global Risks Report WEFRiskin belirsiz doğasının canlı bir örneği olarak şunu gösterebiliriz: Dünya Ekonomik Forumu (DEF) yıllık Global Risk Raporu 2020’yi bu yıl Ocak ayında yayımladığında, pandemiler konusunda pek bir bilgi yer almamaktaydı – COVID-19’un ise adı bile geçmemekteydi.

Buna rağmen virüs halihazırda kıtadan kıtaya yayılmış durumdadır ve orijinal merkez üssü içerisinde olası bir zoonotik (ve son derece bulaşıcı) hastalık olarak tanımlanmıştır.

Küresel salgınların ve bulaşıcı hastalıkların oluşturduğu tehlike, 2002 yılındaki SARS ve 2012 yılındaki MERS virüs salgınlarına rağmen, Ocak raporunda DEF tarafından (gerçekleşme olasılığı açısından) belirlenen en büyük on küresel riskin listesine giremedi. Alandaki uzmanların, bir salgının potansiyel olarak kapımıza dayandığı konusundaki korkularına rağmen, pandemiler ve bulaşıcı hastalıklar DEF’nin geçtiğimiz on yıl için en büyük beş riski arasında yer almadı.

BU bilgilerin hiç birinin amacı DEF’yi eleştirmek değildir. Aksine, 2019 yılının Küresel Riskler Raporu’nun, COVID-19’un ortaya çıkmasından 12 ay önce ‘biyolojik riskler’ hakkında özel bir soruşturma içermesi nedeniyle, DEF’nin öngörüsü için tebrik edilmesi gerekir.

2019 risk raporunda şunlar belirtilmiştir:

  • Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), en acil araştırmayı gerektiren enfeksiyonlar listesine bir ‘Hastalık X’ eklemeyi ihtiyatlı hissetmiştir – bu da gelecekte bilinmeyen patojenlerin şu anda farkında olduklarımız kadar tehlikeli olduğuna dair bir onay niteliğindedir.
  • Ülkeler, 2007 yılına kadar uzanan bağlayıcı düzenlemeler nedeniyle küresel salgınlar için ciddi ölçüde hazırlıksız kaldı ve çoğu, kamu sağlığı tehditlerinin tespit edilmesi ve raporlanması için minimum uluslararası standartları karşılayamadı.[1]
  • DSÖ’nün (sağlık krizleri için hızlı yanıtlar sağlamak üzere 2015’te kurulan) Acil Durum Fonu 100 milyon ABD doları hedefinin sadece üçte biri oranında fon sahibidir.
  • Biyolojik örneklerin paylaşılmasına yönelik ve hastalıklara müdahale için son derece önemli olan uluslararası sistem, Nagoya Protokolü tarafından zayıflamıştır ve ülkelere potansiyel olarak kendi bölgelerinde toplanan örnekler üzerinde daha fazla hak sunmuştur.

Bunların çoğu artık kulağa derin kehanetler gibi geliyor. Ama o sırada pek dikkat çekmemişlerdi.

Bu yılın DEF raporunun hazırlandığı zamana kadar, en büyük beş risk (muhtemel olarak azalan sırayla) aslında aşırı hava koşulları, iklim eylemi başarısızlığı, doğal afetler, biyolojik çeşitlilik kaybı ve insan kaynaklı çevresel felaketlerdi. Yüzeysel olarak, bu risklerin bir virüs salgını ile çok fazla ilişkisi yok gibi görünmektedir. Aslında bazıları, koronavirüs ile ilk bakışta göründüklerinden daha alakalıdır.

Global risk landscape 2020

Çevre ve epidemiyoloji birbiriyle sonsuza dek bağlantılı olacak faktörlerdir

2020 DEF risk raporu, yüzeysel bir okumanın ötesinde geleceğe dair bilgiler sunabilir. Neden?

Çünkü insanlık, COVID-19’a yol açan olaylar zincirinin önünde ve ortasında yer alıyor. Endüstrilerimiz, kültürlerimiz, çevreyi istismar etmemiz, yüksek sayımız, sık sık viral salgının en büyük nedenleri olarak nitelendiriliyor. Yavaş ancak kesin bir şekilde, yeni virüslerin ortaya çıkması için uygun ve dünyanın dört köşesine hızlı bir şekilde dağılması için hazırlanmış bir ortam oluşturduk.

Abdul Latif Jameel Başkan Vekili ve Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Fady Jameel’in de geçmişte yayımlanan bir Insights makalesinde öngörüleri doğrultusunda açıkladığı gibi, koronavirüsün değil toplumu durduracak kadar güçlü bir hale gelmesi, ortaya çıkmasını bile hayal etmek zordu.

DEF tarafından belirlenen risklere tekrar bakıldığında, (olasılıkla belirlenen) en önemli beş riskin tümünün de doğrudan veya dolaylı olarak çevreyle bağlantılı olduğu görülebilir.

  • Zorlu hava koşulları. DEF raporuna katılanların %77’sinden fazlası (akademisyenler, hükümetler, işletmeler ve STK’lar) aşırı sıcak dalgalarının yol açtığı tehlikelerin 2020 yılında artacağına inanmaktadır[2]. Aynı anket, genel olarak aşırı hava koşullarının önümüzdeki on yıl içinde en olası uzun vadeli risk olarak kabul edildiğini ortaya koymaktadır. Bu korku yersiz değil. Tropik Siklon Idai, 2019 yılında Afrika’ya ve güney yarım küreye getirdiği kaosun ardından yaklaşık 150.000 kişiyi evsiz bıraktı. Genel olarak, 2008-2016 yılları arasında fırtına, sel, yangın ve sıcaklık nedeniyle yaklaşık 20 milyon insan evlerini terk etmek zorunda kaldı.
  • İklim konusunda eyleme geçme başarısızlığı. Kanıtlar bunaltıcı: hızlı ve benzeri görülmemiş iklim değişikliği insanlığın faaliyetleriyle hızlandırılıyor. 2018 yılında, deniz seviyelerinin küresel ortalaması, 20. Yüzyılın[3] başından yaklaşık 20 cm daha yükseğe ulaştı. 1990 ve 2010 yılları arasında sera gazlarının tehlikeleri konusundaki bilgimize rağmen, bu tür emisyonlar Asya’daki %95’lik artış başta olmak üzere Avrupa hariç dünyanın her yerinde artmıştır[4]. Mevcut seyrimiz devam ederse, küresel sıcaklıklar, 2100 yılına kadar 3-6°C’lik felaket bir dereceye yükselecek ve 2030 yılına dek, emisyonlar zirve yapsa bile en az 2°C artacak.[5] DEF, İklim değişikliğinin yakın vadeli etkileri, gezegen için yaşam kaybı, sosyal ve jeopolitik gerilimler ve olumsuz ekonomik etkileri içeren bir acil durumu ortaya koymaktadır,”[6]
  • Doğal afetler. Doğallık kategorizasyonuna rağmen, bu türdeki birçok felaketin – kuraklık, sel, sıcak dalgaları, vb. – insan faaliyetiyle en azından hız kazandığına dair birkaç şüphe vardır. IMF için olan bir rapor, 1990 ile 2014 arasında hava durumuyla ilgili 8.000 felaket gibi rekor bir sayı belirtiyor[7]. Yüksek sıcaklıklar kuraklık, vahşi alanlardaki yangınlar, sıcak hava dalgaları ve fırtınalarla ilişkilidir; daha fazla yağış ise sel, toprak kayması ve tropik siklonlarla alakalıdır.
  • Biyolojik çeşitlilik kaybı. Biyoçeşitlilik ve Ekosistem Hizmetleri hakkındaki Hükümetler Arası Bilim-Politika Platformu’na (IPBES) göre dünyanın %75’lik bir karasal alanı ve okyanus ve deniz alanının %66’sı insan eylemleri ile önemli ölçüde değiştirilmiştir.[8] Dünya arazilerinin üçte birinden fazlası ve yaklaşık dörtte üçü artık tarım ürünlerine veya hayvancılığa adanmış durumda. Toprak bozulması, küresel arazi yüzeyinin %23’ünün verimliliğini azaltmıştır. DEF’nin de belirttiği gibi, mevcut nesil tükenme oranı, “geçtiğimiz 10 milyon yıl içindeki ortalamadan onlarca veya yüzlerce kat daha yüksek. Biyolojik çeşitlilik kaybının, gıda ve sağlık sistemlerinin çökmesinden tedarik zincirlerinin tamamının bozulmasına kadar insanlık üzerinde kritik etkileri vardır.”[9]
  • İnsan kaynaklı çevre felaketleri. Amerikan Great Plains ovalarında toprağın yoğun biçimde sürülmesiyle 1930’larda yaşanan ABD ‘toz fırtınaları’ krizine neden olmasından bu yana (yüz binlerce ev ve geçim kaynaklarına mal olarak), insanoğlu kısa vadeli sömürü ile çevreyi büyük ölçüde yanlış yönetmiştir. Artık, doğal olarak meydana gelen felaketlerin yanı sıra petrol sızıntıları (ör. 1989’da Exxon Valdez veya 2010’da Deepwater Horizon), radyoaktif sızıntılar (ör. 1986’da Chernobyl) ve su kaynaklarının kirlenmesi (ör. 2013’teki Flint su krizi) gibi tehlikelerimiz var. İnsani koşulların yol açtığı maliyet ortadadır, ancak ölçülebilir bir finansal etki de söz konusudur. Sözleri Eyleme Geçirmek: İnsan Kaynaklı ve Teknolojik Tehlikeler raporunda, BM Felaket Riski Azaltma Ofisi, 2016 yılında insan kaynaklı afetlerin maliyetinin tek başına 9 milyar ABD doları olduğunu tahmin etti.[10]

G

Yukarıdaki risklerden üçü (aşırı hava durumu, iklim konusunda eyleme geçme başarısızlığı ve biyolojik çeşitlilik kaybı) DEF raporu tarafından yalnızca ortaya çıkması en olası riskler değil, aynı zamanda da en çok etkiye sahip olacak riskler olarak sınıflandırılmakta – güvenilirlik ve zarar konusundaki bu tahmin, hepimizin dikkatli olmasını gerektirmekte.

Patolojik risk almanın tehlikeleri

Toplumumuz aynaya bakmalı ve davranışlarımızın küresel riski nasıl artırdığını değerlendirmelidir – özellikle zoonotik hastalıklar (yani hayvanlardan veya böceklerden insanlara geçen hastalıklar) açısından.

Yağmur ormanları tahrip olmakta, habitatlar değişmekte, hava hareketleri farklılaşmakta ve su ve gıda sistemleri tehlikeye girmekte. Bu eylemler kısa görüşlü olup, zoonotik hastalıkların ortaya çıkmasını teşvik edicidir ve yaşam alanları ortadan kalktıkça insan-hayvan etkileşimlerini artırır. Sonuç, trajik olduğu kadar kaçınılmazdır.

Bu patojenlere ortam hazırlama oyunu ne kadar tehlikelidir?

BM Çevre Programı (UNEP), 2016 tarihli bir raporunda, son 10 yılda insanları etkileyen yeni hastalıkların %75’inin zoonotik olduğunu ve insanlarda ortalama olarak her dört ayda bir yeni bir bulaşıcı hastalığın ortaya çıktığını bildirmiştir[11].

Çevresel yıkım ve hastalık tehlikelerinin nasıl iç içe geçtiğini değerlendirmek ve toplumlarımızı manşetlere hakim olan tehdit türlerini engellemek için yeniden şekillendirmeye başlamak için bir rol izlemeye başlamamız şart.

Zoonoses

Ne de olsa COVID-19’un dünyaya getirdiği yıkımı göz ardı etmemiz mümkün değil. DSÖ rakamlarına göre, bu makalenin yazılışı anında 188 ülkede 8 milyondan fazla doğrulanmış vaka ve yaklaşık 445.000 ölüm yer almıştır. Sadece Kuzey Amerika, 2,1 milyondan fazla vakaya ve 110,000’den fazla ölüme tanıklık etmiştir[12].

Ortaya çıkan ekonomik tablo da aynı şekilde cesaret kırıcıdır. Mayıs başlangıcı itibarıyla, Dow Jones salgının ilk defa onaylanmasından bu yana %18,5, Nikkei %14,7 ve FTSE 100 %24,5 oranında düşmüştür – bu da 30 yıldır yaşanan en büyük yılın ilk çeyreği düşüşüdür. ABD Senatosu, tek bir altı haftalık dönemde işsizlik yardımları için 30 milyondan fazla Amerikalı’nın başvurmasından sonra 2 trilyon ABD doları tutarında bir yardım paketini devreye sokmak zorunda kaldı. Ham petrol fiyatı, varil başına 20 ABD Dolarının altına düştü ve 18 yıl içinde en düşük seviyeye indi[13].

Global recession

Dünya Bankası ‘na göre, küresel ekonomi 1870 yılından bu yana, 14 küresel durgunluk yaşamıştır: 1876, 1885, 1893, 1908, 1914, 1917-21, 1930-32, 1938, 1945-46, 1975, 1982, 1991, 2009 ve 2020 yıllarında.

COVID-19 durgunluğu 1945-46 yıllarından beri en derin ve 2007-09 küresel finansal krizi ile ilişkili durgunluğun iki katından daha derin kriz olacaktır.

Durum, bulaşıcı hastalıkların (‘olasılık’ değil) ‘etkisi’ açısından, bu yılki DEF Küresel Risk Raporu’nda yalnızca onuncu sırada olduğunu düşündüğünüzde belki de daha da endişe vericidir.[14] Çevreyle bağlantılı diğer riskler daha da büyük küresel sonuçlar doğurabilecek bir potansiyele sahip olarak görüldü ve bu da kendimizi daha da derin bir sorun içinde bulabileceğimiz anlamına geliyordu.

Riskin gerçekliğine uyanma çağrısı

İklim konusunda eyleme geçme başarısızlığı. Biyolojik çeşitlilik kaybı. Zorlu hava koşulları. Su krizleri. Doğal afetler. İnsan kaynaklı çevre felaketleri. Bu yılın başında, bu olasılıkların her biri, şu anda kendimizi kalıcı olarak bulduğumuz pandemiden daha büyük bir etki potansiyeline sahip olarak kabul edilmekteydi.

Koronavirüs, gezegenimize saygı duymamız ve onu korumamız gerektiğini bize bildiren en son uyarı zili olabilir.

Bu tür bir reaksiyonun, son yılların endişe verici istatistikleri göz önünde bulundurulduğunda geciktiği bile söylenebilir. Dünya, 1990’dan 2016’ya kadar[15] 1,3 milyon kilometrekarelik orman kaybetti. Veya 2013 ve 2018 yılları arasında havadaki CO2 emisyonlarındaki %32’lik artış[16]. Veya sıcaklıklardaki 2°C artışla, hemen hemen tüm mercan resifleri 2100 yılına kadar kaybolacak ve Kutuplarda buzsuz geçen yazlar yaygınlaşacaktır[17]. BM’nin, gelecekteki global ısınmayı yılda 1,5C ile sınırlamak için sera gazlarının %7,6 oranında düşmesi gerektiği yönündeki uyarısını içeren 2019 Emisyon Raporu’na rağmen[18].

Ancak bu korkutucu rakamlar bile yeterli değildi. Daha büyük kuvvetler karşısında ne kadar güçsüz olduğumuzun farkına varmamız için koronavirüs tarzı bir kriz gerekti – ekosistemin uzaktan gözlemcileri değil, DNA’sının bir parçası olduğumuzu bize hatırlatacak bir kriz.

Bu durumdan çıkarılacak olumlu sonuçlar varsa bile bunun, toplumumuzun iklim değişikliğiyle anlamlı ve sürdürülebilir bir şekilde başa çıkmaya başlamak için taahhüt, kararlılık ve yatırıma nihayet ulaşması gerektiği gerçeği olduğu söylenebilir. Aksi takdirde, DEF’nin risk raporunda belirtilen risklerin herhangi biri veya tamamı için kendimizi kolay bir av konumunda bulabiliriz.

Riski avantaja dönüştürmek

Risk sadece bizi korkutmak için değil, bize rehberlik etmek için de vardır. Bu risklerin çoğunun azaltılması, pandemiler de dahil olmak üzere, doğal çevre ile yeni bir ilişki kurulmasını gerektirecektir. Medeniyetimizin gelecekteki değişikliklerden etkilenmeyecek olmasının uyumlu ve küresel bir yaklaşım gerektireceğinin kabul edilmesi giderek artmaktadır.

Abdul Latif Jameel kuruluşu, sonraki nesiller için dünyanın korunması söz konusu olduğunda işletme operasyonlarının sosyal sorumluluğunu uzun zamandır anlıyor. Riskleri yönetmek bu hedefin merkezindedir.

“Yaşam altyapısına” yatırım yapma konusunda köklü bir taahhüde sahiptir. Abdul Latif Jameel şu anda aktif olduğu yaklaşık 30 ülkede, güneş enerjisi, rüzgar enerjisi, su çözümleri ve çevre hizmetlerine büyük yatırımlar yaptı. Enerji portföyü, birden fazla tesiste 2 GW’lık enerjiyi, her yıl daha fazla fosil yakıt payını dengeler.

Solar power

Daha sürdürülebilir bir ekonomiye geçişi desteklemenin ve süreçte iklim değişikliğini azaltmanın yanı sıra, ailenin küresel hayırseverlik girişimi olan Community Jameel, küresel gıda ve su sistemlerini iyileştirmek için araştırma, yenilik ve yatırımı desteklemeye yardımcı olmakta ve dolaylı olarak koronavirüsün gelişebileceği bir ortam yaratan çok sayıdaki sorunların bazılarını ele almaktadır.

Massachusetts Institute of Technology’de (MIT) yer alan Abdul Latif Jameel Su ve Gıda ve Sistemler Laboratuvarı (J-WAFS) çevresel, minimum etki ile güvenli, esnek yiyecek ve su temini için araştırma, yenilik ve teknolojiyi destekleyen bir kurum.

J-WAFS, 2014 yılında kuruluşundan bu yana, 60’tan fazla projeye fon sağladı ve araştırmalarını genişletmek ve genişletmek için 12 milyon ABD dolarından fazla takip fonu üretti.[19].

J-WAFS’nin desteklediği araştırmaların çoğu, gelişmekte olan ülkelerdeki gıda ve su sistemlerinin verimliliğini ve etkinliğini erişilebilir ve ekonomik olarak uygulanabilir kılan bir maliyetle iyileştirmek ve ideal olarak dönüştürmek için çığır açan yenilikçi teknikler arayışına dayanmaktadır.

J-IDEA
L-R: Hassan Jameel, Suudi Arabistan Başkanı, Community Jameel; Profesör Alice Gast, Imperial College London Başkanı, Fady Jameel, Başkan, Community Jameel Uluslararası Başkanı, Ekim 2019’da Imperial College London’daki Jameel Institute’un açılışında.

Abdul Latif Jameel, benzer şekilde, küresel sağlık ve refah alanında da olmak üzere, araştırmanın en ileri noktasında iki laboratuvarı desteklemektedir. Global hayırseverlik girişimi Community Jameel 2019 yılında, Imperial College London ile Abdul Latif Jameel Institute for Disease and Emergency Analytics yani J-IDEAyı hayata geçirmek üzere ortaklık kurdu.

Jameel Institute, dünyanın en savunmasız popülasyonlarında hastalıklara ve sağlık acil durumlarına ilişkin anlayışımızı geliştirmek için araştırma, veri analizi ve epidemiyoloji alanlarında dünya lideri uzmanlığı bir araya getirmektedir ve mevcut pandemide araştırma ve modellemenin ön saflarında yer almaktadır.

J-IDEA, Community Jameel’in diğer küresel sağlık işbirliği olan J-Clinic‘ veya The Abdul Latif Jameel Clinic for Machine Learning in Health’in işlerini tamamlamaktadır. 2018 yılında Massachusetts Teknoloji Enstitüsü (MİT), işbirliği ile açılan J-Clinic, kanser, sepsis, demans ve diğer nörolojik bozukluklar gibi zayıflatıcı olmayan durumları önlemek, tespit etmek ve tedavi etmek için AI’dan yararlanmaya odaklanır.

J-IDEA algorit
Bir makine öğrenimi algoritması ile bir ilaç belirlendi: E. coli’de antibiyotik direncinin gelişmesini engelleyen halisinin (üst sıra) siprofloksasin (alt sıra) ile karşılaştırılması. Resim: © MIT’deki Collins Lab’in izniyle

J-Clinic, Şubat 2020’de bir makine öğrenme algoritması kullanarak güçlü yeni bir antibiyotik bileşiminin keşfedildiğini duyurdu. İlaç, bilinen tüm antibiyotiklere dirençli bazı suşlar da dahil olmak üzere, laboratuvar testlerinde dünyanın en sorunlu hastalıklarına neden olan bakterilerinin çoğunu öldürdü. Birkaç gün içinde yüz milyondan fazla kimyasal bileşiği tarayabilen bilgisayar modeli, mevcut ilaçlardan farklı mekanizmalar kullanarak bakterileri öldüren potansiyel antibiyotikleri ortaya çıkarmak için tasarlanmıştır.

 

Sırada ne var? Fady Jameel’in düşüncelerini sonuçlandırıyoruz.

Abdul Latif Jameel Başkan Vekili ve Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı ve global iklim krizini ele alma gerekliliğinin uzun süreli bir savunucusu olan Fady Jameel,

Ticari portföyümüz ve Jameel Topluluğu faaliyetlerimiz aracılığıyla, daha sürdürülebilir ve daha dayanıklı bir dünyayı beslemek için doğru yönde katkıda bulunmaya devam ediyoruz.

Fady Jameel, Deputy President and Vice Chairman, Abdul Latif Jam
Abdul Latif Jameel Uluslararası Başkan Vekili ve Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Fady Jameel

Son zamanlardaki salgın herkesin dikkatini çekti ve kabul edilen yaşam biçimlerimizi alt üst etti. Ancak, bize öğrettiği şey, herhangi bir çevresel acil durumun toplumları felç etme potansiyelidir.”

Bu bilgi, acı verici bir deneyim olmasına rağmen, harika bir varlığa dönüştürülebilir. Doğası gereği, risk her zaman biraz belirsiz kalacaktır; potansiyeli sürpriz yapma yeteneğinde yatar. İklim değişikliğinin insan kaynaklı nedenleri ve çevresel bozulma gibi temel sorunların üstesinden gelen bir yaklaşımın ve daha da önemlisi günlük hayatımızdaki bireylerden iş ve hem devlet politikaları hem de uluslararası işbirliğine kadar bunu birlikte yapmanın, bu durumdan biraz daha mütevazı, ama belki de daha güçlü ve daha akıllı bir şekilde çıkmamızı sağlayabileceğini umuyorum.

 

[1] https://www.who.int/bulletin/volumes/85/6/07-100607/en/

[2] http://www3.weforum.org/docs/WEF_Global_Risk_Report_2020.pdf

[3] https://www.eea.europa.eu/data-and-maps/indicators/sea-level-rise-6/assessment

[4] https://www.oecd.org/environment/cop21-climate-change-in-figures.htm

[5] https://www.oecd.org/environment/cop21-climate-change-in-figures.htm

[6] http://www3.weforum.org/docs/WEF_Global_Risk_Report_2020.pdf

[7] https://www.imf.org/en/Publications/WEO/Issues/2017/09/19/~/media/Files/Publications/WEO/2017/October/pdf/analytical-chapters/c3.ashx

[8] https://www.un.org/sustainabledevelopment/blog/2019/05/nature-decline-unprecedented-report/

[9] http://www3.weforum.org/docs/WEF_Global_Risk_Report_2020.pdf

[10] https://www.preventionweb.net/files/54012_manmadetechhazards.pdf

[11] https://environmentlive.unep.org/media/docs/assessments/UNEP_Frontiers_2016_report_emerging_issues_of_environmental_concern.pdf

[12] https://covid19.who.int/region/amro/country/us

[13] https://www.bbc.co.uk/news/business-51706225

[14] http://www3.weforum.org/docs/WEF_Global_Risk_Report_2020.pdf

[15] https://www.nationalgeographic.com/environment/global-warming/deforestation/

[16] https://theicct.org/sites/default/files/publications/ICCT_CO2-commercl-aviation-2018_20190918.pdf

[17] https://www.ipcc.ch/2018/10/08/summary-for-policymakers-of-ipcc-special-report-on-global-warming-of-1-5c-approved-by-governments/

[18] https://www.unenvironment.org/interactive/emissions-gap-report/2019/

[19] https://jwafs.mit.edu/about/impact