Şüphesiz, yeşil enerjiye geçiş, fosil yakıt tüketimini ve ürettikleri zararlı emisyonları azaltmak için hayati öneme sahiptir. Ancak bu geçişe yönelik isteğimizi ortaya koyarken bir sorunu başka bir sorunla mı çözüyoruz? Daha açık şekilde söylemek gerekirse küresel ısınma sorununu, nadir bulunan kritik minerallerin bulunabilirliği sorunuyla ikame etme tehlikesiyle karşı karşıya mıyız?

Tipik bir elektrikli taşıt (EV), geleneksel bir otomobilden altı kat daha fazla minerale ihtiyaç duyarken karadaki bir rüzgar santrali, doğal gazla çalışan bir elektrik santralinden dokuz kat daha fazla mineral kaynağı gerektirir.[1] Bu gerçekten ne kadar sürdürülebilir?

Yeşil enerjinin temelleri

Temiz enerjiye geçişte fosil yakıtlara olan bağımlılığımızı azaltırken aynı zamanda gezegenimizde bolca bulunan ancak sınırlı olan kaynaklara da giderek daha fazla bağımlı hale geliyoruz. Bu kaynaklar; enerji geçişini sağlayan teknolojiyi üreten, hayati öneme sahip “kritik mineraller” olarak adlandırılmaktadır. Kritik mineraller için giderek daha önemli hale gelen uygulamalardan bazıları şunlardır:

  1. Lityum, nikel, kobalt, manganez ve grafit; pil performansı, uzun ömürlülük ve enerji yoğunluğu açısından kritik öneme sahiptir.
  2. Nadir toprak elementleri; rüzgar türbinlerinde ve elektrikli taşıt motorlarında kalıcı mıknatıslar için gereklidir.
  3. Bakır ve alüminyum; elektrik şebekelerinde yaygın olarak kullanılmıştır ve bakır, elektrikle ilgili tüm teknolojiler için bir temel bileşendir.

Bakır ve nikel gibi bu elementlerin bazıları için nispeten büyük hacimli emtialar diyebiliriz. Adından da anlaşılacağı gibi nadir toprak mineralleri tellür ve neodyum gibi diğer minerallerse daha ufak çaplıdır. Buradaki zorluk, kritik minerallerin tedarikini yalnızca çevresel olarak sürdürülebilir bir şekilde değil aynı zamanda toplumlar ve çevre üzerindeki etkisini de en aza indirecek şekilde nasıl önemli ölçüde artırabileceğimizdir.

Hangi sektörler kritik minerallere olan talebi artırıyor?

Yenilenebilir enerji

Rüzgar ve güneş enerjisi, fosil yakıt teknolojisiyle aynı miktarda elektrik üretmek için çok daha fazla minerale ihtiyaç duyar. Güneş ve rüzgar enerjisinden elde edilen bir terawatt saatlik elektrik, doğal gazla çalışan bir enerji santraline kıyasla sırasıyla %300 ve %200 daha fazla metal tüketir[2] ancak sıfır veya göz ardı edilebilir ölçüde karbon emisyonu ile enerji sağlar.

Bu geçmişte büyük bir sorun olarak görülmedi. Enerji sektörü 2010’dan önce toplam kritik mineral arzının sadece ufak bir kısmını tüketti. Artık, yenilenebilir enerjiye geçiş hızlandıkça yeşil enerji kullanımı çok daha büyük bir oran oluşturuyor ve ortalama mineral miktarı, güç üretimi birimi başına %50 artıyor.[3]

Paris iklim hedeflerini karşılamak için büyüyen yenilenebilir enerji sektörünün mineral talebinin 2020 yılına geldiğimizde üç katına çıktığını gördük; bu artışa ağırlıklı olarak rüzgar ve güneş enerjisi öncülük etmektedir[4] (elbette jeotermal, hidroenerji, yeşil hidrojen ve nükleer enerji de çeşitli kritik mineraller için önemli gereksinimlere sahiptir[5]).

Karayolu taşımacılığı

Elektrikli taşıtlar çok sayıda kritik mineral kullanır. Batarya veya nispeten yeni bir teknoloji olan elektrikli taşıt yakıt hücresi üretmek, bir asırdan daha uzun süredir hayatımızda olan teknolojiyle bir içten yanmalı motorlu (ICE) taşıt üretmekten[6] daha fazla malzeme gerektirir. İklim odaklı bir senaryoda, elektrikli taşıtlar ve batarya depolamaya yönelik mineral talebi 2040 yılına kadar en az otuz kat artacaktır.[7] Lityum talebi tek başına 40 kat artacak ve grafit, kobalt ve nikel talebi de yaklaşık 20-25 kat artacaktır. Araçlara güç sağlamak için daha fazla elektrik şebekesi kullanıma sunulduğundan bakır talebi de iki katına çıkacaktır.[8] Elbette elektrikli taşıtların yükselişi, yeşil enerji üretimine de baskı yapacak ve bu da sektörün kendi kritik mineral kullanımını artıracaktır.

Uluslararası Enerji Ajansı (IEA) raporuna göre:

“Paris Anlaşması hedeflerinin karşılandığı bir senaryoda, bakır ve nadir toprak elementleri için temiz enerji teknolojilerinin toplam talepteki payı önümüzdeki yirmi yılda %40, nikel ve kobalt için %60-70 ve lityum için neredeyse %90’a yükselecektir.

Elektrikli taşıtlar ve batarya depolama, tüketici elektroniğinin yerini alarak en büyük lityum tüketicisi haline gelmiştir ve 2040 yılına kadar nikelin en büyük son kullanıcısı olma unvanını paslanmaz çelikten devralmaya hazırdır.”[9]

Daha mineral ağırlıklı bir dünyaya geçişi nasıl yönetiriz?

Üreticiler, politika yapıcılar ve tüketiciler, yeşil enerjiyi ölçeklendirme yarışında artan mineral talebinin arzı, sürdürülebilirliği ve sosyal etkiyi nasıl etkilediğini hesaba katmalıdır.

Tedarikle ilgili hususlar

McKinsey’deki uzmanların ifadelerine göre “Net sıfır taahhütleri hızlı bir artışla, dünyanın karbonsuzlaştırılmasına giden yolu açmak için gereken tedarik zincirlerinin, pazar mekanizmalarının, finansman modellerinin ve diğer çözüm ve yapıların oluşturulmasındaki hızı geride bırakıyor.”[10]

Kritik minerallerin tedariki ve yatırımı, Paris hedeflerinin öngördüğü ve COP26’da onaylanan yeşil enerjiye hızlı geçişi desteklemeye henüz hazır değildir. Bu, hem uzun süreli hem de pahalıya mal olacak bir gecikme riskini artırır. Örneğin, lityum ve kobaltın kısa dönemde fazla olması beklense de mevcut madenlerden ve inşaat halindeki projelerden beklenen üretim, 2030 yılına kadar gereksinimlerimizin yalnızca yarısını tedarik edecektir. Benzer şekilde, öngörülen bakır talebimizin %20’si eksik kalacaktır.[11] Tüm bunlar olurken bataryaya uygun nikel gibi malzemeler ve neodyum ve disprozyum gibi nadir görülen temel toprak elementleri de önümüzdeki yıllarda tedarik sıkıntıları yaşayabilir.”[12]

Çıkarma teknolojilerindeki gelişmeler, sarf malzemelerini artırarak bu boşluğun bir kısmını doldurmaya yardımcı olabilir. Örneğin lityumu ele alalım. Dünyadaki lityum rezervlerinin çoğu tuzlu sularda bulunur. Tuzlu sulardan lityum çıkarmak için kullanılan geleneksel yöntem; çevreye zarar veren, yavaş işleyen ve hava koşullarına karşı savunmasız olan büyük buharlaşma havuzları gerektirir. Doğal yaşam alanlarını yok ettiğinden bahsetmeye gerek bile yok. Bu geleneksel yöntem, lityum geri kazanımının düşük seviyelerde olması ve elde edilen ürünün saflığının az olması dolayısıyla sıkıntılıdır ve daha düşük dereceli lityum içeren yeni tuzlu su keşfinde de yetersizdir.

JIMCO’nun (Jameel Investment Management Company) yatırımcısı olduğu, ABD merkezli bir start-up olan Lilac Solutions’ın büyük buharlaşma göletlerine ihtiyaç duymadan lityum çıkarmak için yeni ve verimli bir teknoloji geliştirdiğini söylemekten mutluluk duyuyorum. Bu teknoloji sayesinde proje gelişimi hız kazanır, geri kazanım artar ve yüksek saflıkta bir ürün elde edilerek çevreyi korur.

Ancak, bunun gibi yeni teknolojiler ne kadar heyecan verici olsalar da bunlar kısa vadeli bir çözüm değildir ve çoğu henüz sonuçlanmamıştır. Örneğin, kobalt talebi için tahminler 6 ila 30 kat daha yüksek olacak şekilde değişkenlik gösterir.[13] Gelecekteki yeniliklerin ve ölçek ekonomilerinin etkisini ölçmek zordur. Belki de belirsizliğin en büyük nedeni net veya açık politika sinyallerinin eksik olmasıdır. Bu, talebi engeller ve tedarikçilerin yatırım planlarını güvenceye almalarını zorlaştırır. Elbette doğru teşviklerle, üreticiler düşük karbonlu teknolojiden daha fazla gelir elde etmeyi bekler ve hükümetlerin taahhütlerini yerine getirmesiyle daha sağlam politikaların gelmesi beklenir.

Emisyonları azaltmak için sürdürülebilir enerji dönüşümünü hızlandırırken aynı zamanda enerji sistemlerinin dayanıklı ve güvenli olduğundan emin olmamız gerekir. Mevcut sistemler esas olarak hidrokarbon tedarikinde bozulmalara karşı tasarlanmıştır, ancak mineral arzında çok fazla fiyat dalgalanması ve bozulma göreceğiz.

Son on yılda lityum pil üretimi için fiyatlar %90 oranında düşmüş olsa da bu düşüş, teknolojiden ziyade hammadde ihtiyacının ön plana çıkması anlamına gelir ve maliyetin daha büyük bir bölümünü oluşturur. Örneğin, günümüzde batarya maliyetlerinin %50-%70’ini ham madde oluşturuyor ve bu oran sadece beş yıl önce %40-%50’ydi. Bakır ve alüminyum şu anda elektrik üretimi için toplam şebeke yatırım maliyetlerinin yaklaşık %20’sini oluşturuyor.[14] Bu faktörler enerji ve elektrikli taşıt sektörlerini tedarik ve fiyat dalgalanmalarına karşı özellikle savunmasız hale getiriyor.

Kritik minerallerin bulunabilirliğini ve fiyatını etkileyen temel sorunlar

Mineraller hidrokarbonlardan daha az yerde bulunur: Dünyanın en büyük üç üretici ülkesi; lityum, kobalt ve nadir bulunan toprak minerallerin toplam tedarikinin dörtte üçünden daha fazlasına sahiptir. Örneğin 2019 yılında dünyadaki kobaltın %70’ini Kongo Demokratik Cumhuriyeti (DRC) ve %60’ınıysa Çin üretmiştir. Çin, işleme operasyonlarındaki büyük payı ile tedarik kesintileri açısında bir tehdit oluşturabilir.[15]

Uzun teslim süreleri: Mineralin keşfinden üretime geçmek ortalama 16 yıl sürer, dolayısıyla bu da arzdaki artışı sınırlar.

Kaynak kalitesinde düşüş: Miktar önem arz eden tek şey değildir. Örneğin, Şili’nin ortalama bakır cevheri kalitesi son 15 yılda %30 azalmıştır. Düşük kaliteli kaynaklar daha fazla enerji gerektirir ve daha fazla emisyon üretebilir.

Çevresel, sosyal ve yönetişim endişeleri: İşletmelerin operasyonlarında çevresel ve sosyal bozulmaları daha fazla ciddiye almaya başlamaları iyiye işarettir. Ancak standartların iyileştirilmesi zaman ve para gerektirir, dolayısıyla bu da arzı etkiler. Benzer şekilde, madencilik varlıkları da su stresi, aşırı sıcaklık veya sel gibi iklim risklerine maruz kaldığından Avustralya, Çin ve Afrika gibi bölgeleri etkiler.

Bununla nasıl başa çıkabiliriz? Hükümetler daha fazla jeolojik araştırmayı destekleyebilir, ruhsat sürecini kolaylaştırabilir ve tedarik kaynaklarının çeşitlendirilmesine yardımcı olmak için ek finansman sağlayabilir. Düzenli piyasa değerlendirmeleri, periyodik stres testleri ve gönüllü stratejik stoklama da arzın dengelenmesine yardımcı olacaktır.

Daha az malzeme kullanmanın yollarını bulmak ve bunları mümkün olan yerlerde başka malzemelerle değiştirmek de kilit önem taşımaktadır. Bu alanda iyi bir ilerleme kaydediyoruz. Örneğin, güneş enerjisinde kullanılan gümüş miktarının 2028 yılına kadar yarıdan fazla düşmesi bekleniyor.[16] Üretimdeki inovasyonlar, doğrudan lityum çıkarma[17] ve gelişmiş metal geri kazanımı[18] gibi yeni çıkan teknolojilerle gelecek vaat eden önemli kazançlar sağlayabilir.

Sürdürülebilirlik ve sosyal etki hususları

Dünya Bankası’na göre “Minerallere ve metallere yönelik artan talep, kaynak yönünden zengin olan, gelişmekte olan ülkelere ve özel sektör kuruluşlarına ekonomik fırsatlar sunarken iklim odaklı temiz enerji geçişi sorumlu ve sürdürülebilir bir şekilde yönetilmezse büyük zorluklar ortaya çıkabilir.”[19]

Yeşil enerji henüz tüm topluluklar için tamamen yeşil veya faydalı değildir. Neyse ki pratik önlemler ve üst düzey politikaların bir kombinasyonu ile sürdürülebilirliği ve sosyal etkiyi geliştirmek mümkündür.

İlk olarak, yenilenebilir enerji teknolojisi fosil yakıtlardan daha düşük bir güç kapasitesine sahiptir ve eşdeğer miktarda elektrik üretmek için daha fazla malzemeye ihtiyaç duyar. Daha az malzeme kullanmak ve başka malzemelerle ikame etmek, tedarik üzerindeki baskıyı hafifletmeye ve ilgili emisyonları azaltmaya yardımcı olabilir.

Elektrikli taşıtlar söz konusu olduğunda, yapılması gereken bazı karmaşık hesaplar vardır. Yarım ton alüminyum kullanmak, bir elektrikli taşıtın bataryasız emisyonuna 6 ton CO2 ekler.[20] Bununla birlikte, alüminyum çelikten daha hafiftir ve bu nedenle kullanım ömründeki emisyonları azaltır.

Elbette, elektrikli taşıtlar genellikle içten yanmalı motorlu otomobillerin sera gazı emisyonlarının yaklaşık yarısını yayar ve düşük karbonlu elektrikle %25 ek düşüş sağlama potansiyeli vardır. Ayrıca, yakıt değiştirme ve verimlilik iyileştirmeleri sayesinde toplam emisyon azaltılabilir.[21] Üreticilerin, her durumda hangi yaklaşımın en sürdürülebilir olduğunu belirlemek için üretim ve toplam ömür boyu emisyonlarla birlikte tedarik baskısını da dengelemesi gerekir.

Geri dönüşüm, tedarik baskısını azaltmak ve çevresel etkiyi en aza indirmek için temel dayanak noktası olacaktır. Dökme metaller, günümüzde yaygın olarak geri dönüştürülmektedir; bu nedenle üreticiler, lityum ve nadir bulunan toprak mineralleri gibi geri dönüştürülebilir metaller üzerinde çalışıyorlar. Kanadalı batarya geri dönüşüm şirketi Li-Cycle Corp.’un CEO’su ve kurucu ortağı Ajay Kochhar’a göre geri dönüştürülmüş kobalt, nikel ve lityum ile 2030 yılına kadar küresel talebin ancak %10-20’si karşılanabilir.[22]

Bazı emtialar, çıkarıldıkları kaynağa bağlı olarak daha yüksek emisyonlara sahip olduklarından dolayı minerali nerede ve nasıl çıkardığımız önemlidir. Madencilik ve işlemeden kaynaklanan emisyonlarla başa çıkmalı, atık ve su yönetimini iyileştirmeliyiz. Mineral zenginliğinin yerel topluluklara da fayda getirmesini sağlamamız gerekir. Bu sektör, çocuk işçiliği ve yolsuzluk gibi yetersiz işgücü güvenliği ve insan hakları ihlalleri ile bilinir. Örneğin Demokratik Kongo Cumhuriyeti’nde kobalt çıkarımında çocuk işçiliği ile ilgili sorunlar yazılı kanıtlara dayanır.[23] Dundee Üniversitesi Küresel Enerji Yasası ve Sürdürülebilirlik Profesörü Raphael J Heffron, kritik minerallerin çıkarılmasında adaletin rolüne ilişkin olarak 2020 yılında yayınladığı makalesinde şu ifadeyi kullanmıştır: “Adalet, madencilik sektörünün yalnızca bazı bölümlerine dokunmuştur.”[24]

Düşük karbonlu bir ekonomiye geçiş yapmanın zorlukları konusunda uzman olan Heffron, adaleti her biri ayrı ayrı ele alınması gereken farklı kategorilere ayırır:

  • Dağıtıcı adalet: Bu, enerji sektöründen elde edilen faydaların ve olumsuz yönlerin dağılımıyla ilgilidir (yani petrol ve gaz gelirleri yeterince paylaşılıyor mu? Çevresel zararından kimler etkileniyor?).
  • Prosedürel adalet: Buradaki odak noktası yasal süreç ve gerekli tüm yasal adımlardır (ör. çevresel etki beyanının tüm adımları izleniyor mu?).
  • Hak tanımada adalet: Haklar toplumdaki farklı gruplara eşit şekilde tanınıyor mu? (özellikle yerel topluluklara hak tanıyor muyuz?).
  • Tek toplum adaleti: Bu, hepimizin dünya vatandaşı olduğumuz inancından doğar. Bu nedenle söz konusu etkileri sınırlarımızın ötesinde ve küresel bir bağlamda değerlendiriyor muyuz?
  • İyileştirici adalet: Enerji sektörünün neden olduğu herhangi bir adaletsizlik düzeltilmeli ve belirli kanunların uygulanmasına odaklanmalıdır (yani, enerji tesisi sahaları eski kullanımlarına döndürülmeli, bununla ilgili atık yönetimi politikası ve hizmetten çıkarma uygun şekilde yapılmalıdır).

İzlenebilirliği ve şeffaflığı iyileştirerek riskleri belirlemek ve azaltmak için tedarik zinciri durum tespitinin ve yasal yaptırımların gerekeceği açıktır.

Hükümetler daha iyi çevresel, sosyal ve yönetişim (ÇSY) standartları ve dahili iş birliği yoluyla sorumlu üretimi teşvik edebilir ve daha fazla tedarikçiyi pazara getirebilir. Uluslararası Enerji Ajansı, güvenilir veriler toplamak ve tedarik zincirindeki güvenlik açıklarını ve bunlarla ilgili neler yapabileceğimizi düzenli olarak değerlendirmek için “üreticiler ve tüketiciler arasında diyalog ve politika koordinasyonu için kapsamlı bir uluslararası çerçeve” önerirken, sürdürülebilir kalkınma uygulamalarını yaymak ve ortak ÇSY standartlarıyla imkanları eşitlemek için bilgi paylaşımını teşvik eder.[25]

İklim Dostu Madencilik

İklim Dostu Madencilik yaklaşımı, BM Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri ile birlikte Dünya Bankası tarafından geliştirilmiştir. Bu yaklaşımın misyonu, madencilik ve enerji sektörlerini karbonsuzlaştırmak ve bu stratejik minerallere ve bunların çıkarılmasından doğrudan etkilenen ev sahibi toplulukların bulunduğu kaynak açısında zengin ülkelere yardımcı olmaktır.

DSÖ’nün açıkladığı üzere:

“[İklim Dostu Madencilik girişimi], temiz enerji teknolojileri için tedariki güvence altına almak amacıyla kaynak açısından zengin ülkelere teknik yardım ve yatırımları artırarak ve bu maddelerin değer zinciri boyunca sosyal, çevresel ve iklimsel ayak izini en aza indirerek minerallerin ve metallerin sürdürülebilir şekilde çıkarılmasını ve işlenmesini destekler.”

İklim hedeflerimize ulaşmamıza yardımcı olmaları halinde tüm kaynaklar değerlidir

Eskiden fosil yakıt kaynaklarımızı tüketmekten endişeleniyorduk; ancak yeşil teknoloji, çok daha nadir bulunabilen maddelere dayanıyor. Aslına bakacak olursak tedarik zincirinde çok fazla hidrokarbon ve çok az kritik mineral bulunur.

Eninde sonunda arz talebi karşılayacaktır. Buradaki soru, bunun ne kadar hızlı ve ne kadar aksaklık ile gerçekleşeceğidir? İyi haber şu ki mevcut teknoloji ve inovasyon ile yeşil enerjiye sürdürülebilir geçişi destekleyebilecek kapasiteye sahibiz. Hükümetler iklim taahhütlerini sağlam teşviklerle desteklerken, üreticiler de bu oranda arzı artıracaktır. Çevre ve sosyal standartlar birlikte artarsa, biz de yeşil enerji geçişini herkesin yararına olacak şekilde hızlandırabiliriz.

Boşa harcayacak ne zamanımız ne de mineralimiz var.

 

[1] https://www.iea.org/news/clean-energy-demand-for-critical-minerals-set-to-soar-as-the-world-pursues-net-zero-goals

[2] https://www.mckinsey.com/industries/metals-and-mining/our-insights/the-raw-materials-challenge-how-the-metals-and-mining-sector-will-be-at-the-core-of-enabling-the-energy-transition

[3] https://www.iea.org/reports/the-role-of-critical-minerals-in-clean-energy-transitions, IEA, Mayıs 2021

[4] https://www.iea.org/reports/the-role-of-critical-minerals-in-clean-energy-transitions, IEA, Mayıs 2021

[5] https://www.powermag.com/energy-transition-facing-potentially-debilitating-critical-mineral-supply-gap/

[6] https://www.mckinsey.com/industries/metals-and-mining/our-insights/the-raw-materials-challenge-how-the-metals-and-mining-sector-will-be-at-the-core-of-enabling-the-energy-transition

[7] https://www.iea.org/reports/the-role-of-critical-minerals-in-clean-energy-transitions, IEA, Mayıs 2021

[8] https://www.iea.org/reports/the-role-of-critical-minerals-in-clean-energy-transitions, IEA, Mayıs 2021

[9] https://www.iea.org/reports/the-role-of-critical-minerals-in-clean-energy-transitions,%20IEA,%20May%202021

[10] https://www.mckinsey.com/industries/metals-and-mining/our-insights/the-raw-materials-challenge-how-the-metals-and-mining-sector-will-be-at-the-core-of-enabling-the-energy-transition

[11] https://www.iea.org/reports/the-role-of-critical-minerals-in-clean-energy-transitions, IEA, Mayıs 2021

[12] https://www.iea.org/reports/the-role-of-critical-minerals-in-clean-energy-transitions, IEA, Mayıs 2021

[13] https://www.iea.org/reports/the-role-of-critical-minerals-in-clean-energy-transitions, IEA, Mayıs 2021

[14] https://www.iea.org/reports/the-role-of-critical-minerals-in-clean-energy-transitions, IEA, Mayıs 2021

[15] https://www.iea.org/reports/the-role-of-critical-minerals-in-clean-energy-transitions, IEA, Mayıs 2021

[16] https://www.pv-magazine.com/2018/07/06/amount-of-silver-needed-in-solar-cells-to-be-more-than-halved-by-2028-silver-institute-says/

[17] https://www.nrel.gov/news/program/2021/using-direct-lithium-extraction-to-secure-us-supplies.html

[18] https://www.sciencedirect.com/science/article/pii/S0956053X20305110

[19] https://www.worldbank.org/en/topic/extractiveindustries/brief/climate-smart-mining-minerals-for-climate-action

[20] https://techcrunch.com/2021/08/22/the-tough-calculus-of-emissions-and-the-future-of-evs/

[21] https://www.iea.org/reports/the-role-of-critical-minerals-in-clean-energy-transitions, IEA, Mayıs 2021

[22] https://www.spglobal.com/marketintelligence/en/news-insights/latest-news-headlines/battery-recycling-efforts-pick-up-as-cobalt-lithium-face-potential-deficit-64847803

[23] Raphael J Heffron, The role of justice in developing critical minerals, The Extractive Industries and Society, Cilt 7, Baskı 3, 2020.

[24] Raphael J Heffron, The role of justice in developing critical minerals, The Extractive Industries and Society, Cilt 7, Baskı 3, 2020.

[25] https://www.iea.org/reports/the-role-of-critical-minerals-in-clean-energy-transitions, IEA, Mayıs 2021