Şehirlerimizi 21. Yüzyıl için yeniden tasarlama
Şehirler, toplumun en büyük sevgi-nefret ilişkilerinden birini bünyesinde barındırır: hem bize hizmet vermeye devam eden hediyelerdir hem de tam anlamıyla zehirli kadehlerdir.
Abdul Latif Jameel Başkan Vekili ve Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Fady M. Jameel‘in kaleminden
Şehirler, ekonomilerimizi eşi görülmemiş bir büyümeye yönlendiren ve dolayısıyla yaşam standartlarını yeni zirvelere çıkaran motorlardır. Bu zamana kadar kültürlerin bir araya geldiği bir buluşma noktası olarak hizmet ettiler ve ticareti ve sanatı dönüştüren fikirlerin olgunlaşmasına yardımcı oldular. Şehirler, dünyaya yapılan beyanlardır, turizm için önemli gelir kaynaklarıdır ve milyarlarca hayatın her gün oynadığı sahnelerdir.
Aynı zamanda, şehirler çağımızın en kötü sorunlarından bazılarını ortaya çıkardı: nüfus yoğunluğunun mevcut alandan daha hızlı büyümesinin getirdiği aşırı kalabalık nüfus; dip dibe yaşamanın sanitasyonu zorladığı uzun vadeli halk sağlığı başarısızlıkları; endüstrileşme ve trafiğin yarattığı boğucu kirlilik; döngüsel dönemlerle ortaya çıkan toplu işsizlik ve resesyonlar; sosyal bozulmalar ve hatta farklı toplumların bir araya itildiği ve değerler ve kaynaklar için mücadele etmeye bırakıldığı durumlarda çatışmalar.
Yine de, şehirlerin sürekli olarak gösterdiği bir şey varsa, bu dirençliliktir.
Bugün, yarımızdan fazlası (4,2 milyar insan) şehirlerde yaşıyor. 1950 yılında bu değer nüfusun üçte birinden (751 milyon insan) azdı. Bu oranın, bir başka neslin zamanında üçte ikiye çıkması öngörülmektedir ve kesintisiz bir trend olduğu doğrulanmaktadır.[1] Gerçekten de, Luanda (Angola), Haydarabad (Hindistan) ve Chengdu (Çin) dahil olmak üzere, 2030 yılına kadar ‘mega şehirler’ (nüfusu 10 milyondan fazla olan) listesine on şehrin daha katılması bekleniyor.[2]
Bu durum, şehirlerden beklentilerimizi baş döndürücü bir hızla değiştiriyor. Tarih hiç bu kadar hızlı ilerlemedi. Teknolojik fırsatlar ve çevresel baskılar, geleceğin bize doğru katlanarak hızlanmasına yol açıyor. Milenyuma geçişten bu yana, nasıl yaşadığımız, nasıl çalıştığımız, nasıl hareket ettiğimiz, nasıl yaşamları güçlendirdiğimiz gibi toplumun yapı taşlarına karşı tutumumuz bir dizi zorlayıcı değişimden geçmiştir. Ne istiyoruz? İşe geliş gidişlerde daha az, ailelerimizle ve evlerimizle daha fazla zaman geçirmek istiyoruz. Daha az gün, daha esnek çalışmak istiyoruz. Konut arzumuz artıyor olmasına karşın bile daha fazla yeşil alanın keyfini çıkarmak istiyoruz. Kirliliği azaltmak, daha temiz hava solumak, çocuklarımızın ve torunlarımızın ihtiyaçlarını göz önünde bulundurmak istiyoruz, aslında ihtiyaç duyuyoruz.
Bugün dünyamızı daha iyi yaşam için bir dizi test tüpü ve inkübatör olarak düşünün. Bunlar, insan müdahalesinin ütopik vizyonlarımıza nasıl yardımcı olabileceğini veya engel olabileceğini ortaya koyan, çok çeşitli sonuçlara sahip deneylerdir.
Ve tüm sorular henüz yanıtlanmamış olsa da, bir şey kesin görünüyor.
Gelecek en azından akıllı olacak.
Daha akıllı, daha hızlı, daha temiz, daha mutlu
İsminden de anlaşılacağı üzere akıllı telefonlar akıllı şehir devriminin merkezinde yer alacaktır. Önde gelen danışmanlık şirketi McKinsey’in “şehrin anahtarları”[3] sözleriyle ifade ettiği bu çok yönlü cihazlar, güvenlik, mobilite, işler, sağlık ve boş zaman hakkında gerçek zamanlı bilgileri doğrudan milyonlarca kişinin eline aktaracak.
Çok az sayıda şehir planlayıcının sıfırdan yeni bir şehir başlatma özgürlüğüne sahip olduğunu gerçeğini dikkate alın; çoğu şehirde bir altyapı mirası vardır. Onlarda yaptığımız değişiklikler, daha önce gerçekleşen fırsatlara ve hatalara dayanıyor. ‘Akıllı şehirlerin’ veri toplama potansiyeli, doğru kararların alınmasını sağlamaya yardımcı olabilir: değişen kalıplara yanıt veren ve yaşam kalitesini önemli ölçüde artıran uzun vadeli, insan odaklı stratejiler.
Tamamen birbirine bağlı bir akıllı şehir üç temele dayanır. Bunlardan ilki bağlantıdır: sokak ve bölge bazında canlı bilgi toplamak için şehir genelinde sensörlerle birlikte ‘çok sayıda’ akıllı telefonun kullanılmasıdır. İkincisi, verileri kullanıcılar için anlamlı uyarılara dönüştürebilen bir dizi etkileşimli uygulamadır. Üçüncüsü kaçınılmaz olarak toplu olarak benimsenmesidir: kamu, şehir yetkilileri ve işletmeler tarafından ortak kullanılmasıdır.
Bu üç katmanın sorunsuz entegrasyonu, insanların sakin dönemlerde seyahat etmesine, yolculuklar için en verimli yolları seçmesine, daha az enerji ve su tüketmesine ve kamu sistemlerindeki yükünü azaltmasına yardımcı olabilir.
Araştırmalar, etkili bir şekilde uygulamaya konulduğunda akıllı teknolojinin şu potansiyellere sahip olduğunu göstermektedir:
- Mobiliteyi kolaylaştırmak. Akıllı şehirlerin, gelişmekte olan şehirlerde günlük yolculuk sürelerini %15-20 veya 30 dakikaya kadar azaltabileceği tahmin edilmektedir.[4] Dijital tabelalar ve mobil uygulamalar, gecikmeler, arızalar ve park durumu hakkında bilgi iletmek için kullanılabilir.
- Sağlığı iyileştirmek. Uygulamalar, mobilite ve yaşam tarzı verimlilikleri yoluyla kirliliği azaltmamıza yardımcı olabilir. Ayrıca, kronik koşulları uzaktan izleyebilir, demografik duyarlılığı analiz edebilir ve hedefli sağlık mesajlarını iyileştirebilirler. Bunun, yeti kaybına uyarlanmış yaşam yılları (DALY) %8-15 oranında azaltacağına dair tahminler yapılmaktadır.
- Kamu güvenliğini artırmak. Gerçek zamanlı suç haritalama, veri odaklı polis hizmetleri, akıllı gözetim ve verimli acil durum aracı yönlendirme, ölümleri %8-10 ve suçları %30-40 oranında azaltarak önemli ölçüde iç rahatlığı sağlar.
- Çevreyi kurtarmak. Otomatik bina sistemleri, yoğunluğu giderici uygulamalar ve dinamik elektrik fiyatlandırması zararlı emisyonları %10-15 oranında azaltma potansiyeline sahiptir. Hava kalitesi sensörleri kirlilik kaynaklarını belirleyebilirken, su tüketimi ve israfı takip eden izleyiciler gereken su miktarını azaltabilir. Geri dönüşüm açısından, attıkça-öde takibi, atıkları kişi başına yılda 30-130 kilogram azaltabilir.
Sürücüsüz bir gelecek için şehirleri yeniden hayal etmek
Otonom arabaların etkisi, tam anlamıyla beklemede olan bir devrimdir. Bağımsız teknoloji düşünce kuruluşu RethinkX, sürücüsüz araçlar için yasal onayların verilmesinden sonraki on yıllık dönem içinde ABD’de araçların kat ettiği mesafelerin %95’inin otonom EV (elektrikli araçlar) aracılığıyla olacağını iddia etmektedir.
Sürücüsüz araçlar kullanan şirketler, ABD araç stokunun yaklaşık %60’ını oluşturacak ve Amerikan yollarındaki yolcu araçlarının sayısı, bugün ile 2030 arasında 247 milyondan 44 milyona düşecektir[5].
Sokaklarımız daha az araba odaklı ve daha fazla insan odaklı hale geldikçe, kentsel manzara yenilenecektir.
Tipik bir şehir caddesinde alanın %60-90’ı araçlara ayrılırken yayalar da kalan bölgeye sıkışmış durumdadır.[6]
Ancak, OECD’nin International Transport Forum’unun (ITF – Uluslararası Taşımacılık Forumu) bir raporuna göre, daha az araç, daha az park yerine karşılık geleceği ve ortalama olarak araçların rölantide kalma süresinin %95’ten %5’e düşeceğini belirtilmektedir[7].
Gerçekten de 2050 yılına kadar sürücüsüz arabalar, sadece ABD’de park etme ihtiyacını yaklaşık 5,7 milyar mil kare kadar azaltabilir[8].
Bu nedenle, geleceğin sokakları, “binalardan uzanan ilk 30 fitlik alanı faaliyet dolu, kapalı/açık mekan kamusal bir alana dönüştüren yerler olabilir mi?”[9] Bazı mimarlar ve şehir planlamacıları buna inanıyor.
Verimli döngü tehlikeli çemberi gölgede bırakır
Temelde şehirlerimizi yeniden tasarlamak da finansal açıdan çok mantıklıdır. Ve paradan konuşulduğunda, karar vericiler dinleme alışkanlığına sahiptir.
Analistler, akıllı şehirlerin 2025 yılına kadar 2,46 trilyon ABD doları değerinde büyüme fırsatları yaratacağını hesaplamaktadır[10]. Bu, iyileştirmelerin çok hızlı biçimde yapılacağı anlamına gelir. Dijitalleştirilmiş hizmetlere ve veri analizlerine öncelik veren şehirler, süreç devam ettiğinde teknolojiye yapılan harcamaların hızla arttığını görecek.
Bu kadar cazip verilerin varlığında, akıllı şehirlere doğru mevcut kayma çok az sürprizle sonuçlanmalıdır. Bununla birlikte, elbette 21. Yüzyılda şehirlerimizin yeniden şekillendirilmesini sonuçta isteyecek olan hükümetlerdir.
Avrupa komisyonu (EC), daha iyi şehir yaşamı amacıyla şehirleri, endüstrileri, küçük işletmeleri, bankaları ve araştırmacıları birleştiren akıllı şehirler ve topluluklar (EIP-SCC) için bir inovasyon ortaklığını koordine etmektedir.
Ortaklık, sürdürülebilir mobilite ve binalar, bilgi paylaşımı, politika ve planlamanın yanı sıra enerji, bilgi, teknoloji ve ulaşım için entegre altyapılara da odaklanmaktadır. Devam eden başarısının ve Avrupa Komisyonunun projeye olan inancının bir işareti olarak, EIP-SCC yakında Smart Cities Information System (SCIS) veri alışverişi ile birleşecek ve tamamen kapsayıcı bir Akıllı Şehirler Pazarı olarak yeniden konumlandırılacaktır.
AK politika yetkilisi Georg Houben, “Akıllı Şehirler Pazarı, kentsel enerji sistemlerinin daha sürdürülebilir olmasını sağlamak için her büyüklükteki şehir ve kasabalara yardımcı olacaktır. Tek bir yerde başarılı bir akıllı şehir projesini keşfetmek, şekillendirmek ve kurmak için gereken tüm bilgileri sunmaktadır,” diyor.[11]
AK, tek başına değildir. Küresel olarak, ileriye dönük düşünceli hükümetlerin geleceğe uygun şehirler tasarlamak söz konusu olduğunda rakiplerini gölgede bıraktıklarına dair kanıtlar ortaya çıkmaktadır.
Politikalar, şehir manzaralarının dönüştürülmesinde çok önemlidir
Danimarka’nın Kopenhag şehri, 1962 yılında ortaçağ ana caddeStrøget’ten gelen trafiği ortadan kaldırarak dönüştürücü politikalarda ilk trend belirleyici olmuştur. Yayalaşma projesi önümüzdeki on yıllar boyunca devam etti ve bugün Kopenhag’da yaklaşık 96.000 metrekare (%33 sokak, %67 halka açık meydan) araçsız alana sahiptir.[12]Şehir yetkilileri, park yerlerini sınırlandırarak, şehir merkezine giden ana güzergahlardaki şerit sayısını azaltarak, akan trafiği kısıtlayarak ve tren, otobüs ve bisiklet ağları geliştirerek özel bir trafik yönetimi stratejisi geliştirmiştir. Şu anda Kopenhag’daki tüm seyahatlerin %80’inin yürüyerek ve %14’ünün bisikletle yapıldığı tahmin edilmektedir. Ticari açıdan bakıldığında proje kendini ortaya koymaktadır: Kopenhag’daki ‘dur ve kal’ faaliyetleri 1960’lara göre yaklaşık dört kat daha fazladır.
Başka bir yerde, yenilikçi düşünce gelişiyor. Çin’de, parlayan şehir Şanghay yeni bir yöne atıldı – yeraltı inşaatı. Finans bölgesinin yakınındaki bir parkta bulunan Şanghay Doğal Tarih Müzesi, yerin altına doğru inşa edilmiştir. Güneş ışınları ile doğal aydınlatmaya izin veren cam duvarlara ve avlu havuzu sayesinde çevre dostu serinleme özelliğine sahiptir.
Los Angeles, 7.000 kilometreden fazla sodyum buhar sokak lambasını daha çevreci LED’lerle yeniledi. LED’ler hem daha verimli hem de performans ve arıza sorunlarını doğrudan şehir merkezine iletmesi nedeniyle daha akıllıdır. Gelecekte, parlaklıkları olaylara ve etkinliklere anında yanıt verecek şekilde ayarlanabilir.
Hollanda’nın Eindhoven şehrindeki planlamacılar, uzun zamandır bisikletçiler için caydırıcı bir rol oynayan şehrin doğal olarak yoğun kavşaklarının üstesinden gelmek için benzersiz bir plan tasarladılar. 2012’de elde edilen sonuç, bisikletler için 1.000 tonluk çelikten yükseltilmiş yol sağlayan 8 milyon dolara mal olan Hovenring oldu. Altındaki yollar, Hovenring’i tırmananlar açısından hafif bir eğime sahip olmasını sağlamak için alçaltıldı.
Londra’da, yakın tarihli bir raporda, yasa dışı kirlilik seviyelerine maruz kalan insanların sayısı 2016’dan bu yana %94 oranında azaldığı belirtilmektedir.[13] Rapor, 2017’nin başı ile 2020’nin başı arasında Londra’nın merkezindeki yolların etrafındaki nitrojen dioksit (NO2) seviyelerinin %44 oranında düştüğünü göstermektedir.
Bu düşüşü tetiklenmesinde bir dizi politika etkiye sahiptir: şehre giren kirli araçlardan ücret alınması, düşük emisyonlu otobüslerin kullanılmaya başlanması, dizel taksileri yasaklayan yeni yasalar ve bisiklet alanları için ekstra koruma.
İngiltere’nin kuzeyinde yer alan York şehrindeki planlayıcılar, çevre yolu bölgesi içinde bulunan sekiz sahada 600 evin yer aldığı, Birleşik Krallık’ın en büyük sıfır karbonlu konut projesini inşa etmek için bir plan hazırladılar. Tesislerde ağaçlar ve alanlar olacaktır – ancak araç olmayacaktır. Her bir evde güneş panelleri, bisiklet kulübeleri, elektrikli şarj noktaları ve kiralık kargo bisikletlerinden oluşan bir filoya erişim olacaktır. Program popüler hale gelirse, İngiltere’nin başka yerlerindeki benzer planlar için bir şablon olarak kullanılabilir.
Dubai aynı zamanda emirlikte ilk net sıfır enerji gelişimi olan Sustainable City ile geleceğin şehri için kendi vizyonunu da sergiliyor. 500 villa ve 89 daireden oluşan 46 hektarlık alanda EV şarj noktaları, fanlar ve pedlerle bir pasif soğutma yöntemi kullanan 11 doğal ‘biyo-küre’ sera, organik çiftlik ve ayrı bahçecilik çiftlikleri, tüm evlerde güneş panelleri, evlerin içinde termal ısı kazanımını azaltmak için UV yansıtıcı boya ve biyolojik filtre olarak papirüsün kullanıldığı gri su ve siyah su için ayrı drenajların yer aldığı atık su geri dönüştürme yer almaktadır.
Bu tür ilerici projeler için teknolojik hazırlık ve halkın istekliliği dünya genelinde farklılık gösterir. McKinsey, ‘akıllı şehirler’ kavramını ipucu olarak kullandı ve dünya çapında 50 büyük şehir merkezinin mevcut akıllılık durumunu değerlendirdi.[14]
Amsterdam, New York, Seul, Singapur ve Stockholm, sensör kurulumu ve iletişim ağları açısından sıralamada önlerde yer almaktadır. Ancak bu öncülerin bile yeterince gelişmiş bir teknoloji tabanına giden yolun sadece üçte ikisini kat ettiği düşünülmektedir. Genel olarak, Avrupa, Kuzey Amerika, Çin, Doğu Asya ve belirli Orta Doğu bölgelerindeki şehirler güçlü bir teknoloji üssüne sahipken, Hindistan, Afrika ve Latin Amerika’dakilerin ise özellikle maliyetli sensör kurulum işlerinde daha yapması gereken çok iş vardır.
Halkın akıllı kavramları fark etmesi ve kabul etmesi konusunda oldukça farklı bir tablo ortaya çıkmaktadır. Burada, Asya şehirleri kullanım ve memnuniyet seviyeleri açısından diğerlerinden daha iyi performans gösterirken, Avrupa şehirleri daha fazla direnç göstermektedir.
McKinsey’in raporunda, “Olumlu benimseme ve farkındalık, yalnızca işleri yapmanın daha dijital bir yolunu kabul etmekle kalmayıp aynı zamanda bunu beklemekte olan genç bir nüfusa sahip olmakla bağlantılı gibi görünüyor,”[15] diye belirtilmektedir.
Şehirlerimizin geleceğini şekillendiren kararlar, başarısızlık maliyeti yüksek olduğu için ileri düzeyde değerlendirmeyi hak etmektedir.
Yalnızca Avrupa’nın güney doğusunda yer alan Kuzey Makedonya’nın başkenti olan ve kıtanın en kirli başkenti olarak anılan Üsküp’e bakmamız gerekir. 2018 yılında, Üsküp’teki kirletici partikül seviyeleri yılın 202 günü AB sınırlarını aştı. Evsel ısıtma için odun yakmaya aşırı bağımlılık, yollardaki kirli modası geçmiş araçlar ve sınırlı toplu taşıma araçlarının neden olduğu sorunun, yıllık olarak Üsküp’te 4.000 erken ölümden sorumlu olduğu tahmin edilmektedir.[16]
Ya da yaygın fakirliğin ve kötü kent tasarımının düzenli sel, taşan kanalizasyonlar ve daha fazla hastalıkla sonuçlandığı Bangladeş’in başkenti olan Dakka’yı düşünün. Kilometre kare başına 44.500’den fazla kişi ile Dakka dünyanın en kalabalık şehridir[17]. Yaşayanların %40’ı, gecekondularda yaşamaktadır ve nüfus, eldeki sağlık kaynaklarından çok daha fazladır.
Bu gerçekliklerin yarattığı hisler, hayal güçleri serbest bırakıldığında mimarlar ve şehir planlayıcıları tarafından hayal edilen ütopyalarla ne kadar çetin bir kontrast yarattığı ortadadır: kentsel çiftliklerin ve gökyüzü bahçelerinin manzaraları, dron ile ulaşım ve kurtarılmış sulak alanlar ve güneş enerjisi binaları . . . .
Şehirlerin, dikkatle geliştirilmediği ve yönetilmediği takdirde, hem sosyal hem de çevresel ikilemler için odak noktaları olduğu açıktır. Ve yine de öngörülebilir bir gelecek için medeniyetimizin güç merkezi olmaya devam edecekler.
Pandemi şehir ölçeğinde yaratıcı düşünmeyi teşvik ediyor
Son pandemi, gelecekte şehirleri daha sağlıklı ve daha adil hale getirmek için yaşam tarzımızı nasıl uyarlamamız gerektiğini vurguladı.
Dünya Ekonomik Forumu (WEF), dünyanın şu anda “mevcut sağlık ve refah altyapısının yetersizliği ve özellikle toplumdaki en hassaslar için yetersiz önleyici sağlık mekanizmalarının sonuçları” ile yüzleştiğini belirtiyor.[18]
WEF, pandemi sırasında yaşananların büyük bir kısmının merkezinde eşitsizlik yattığını ve araçlara aşırı bağımlılık, sağlıksız beslenme ve kötü çevre koşulları nedeniyle çok kötüleşen kent yaşam tarzlarının yattığını belirtmektedir. Bu faktörler yeni değildir. Bununla birlikte 2030 yılına kadar bulaşıcı olmayan hastalıklardaki bir artışın ülkenin hastalıklarının %70’ini oluşturabileceği Hindistan gibi gelişmekte olan ekonomilerde tekrarlanmaktadır.[19]
Pandemi herhangi faydalı bir amaca hizmet ediyorsa, bu da dikkatimizi şehirlerimizin çoğunu etkileyen iki soruna odaklamaktır: eşitsizlik ve sağlık. Küresel olarak farklı bölgelerle karşılaşan baskılara ve kaynaklara bağlı olarak WEF, azaltma stratejilerinin şunları içermesi gerektiğini önermektedir:[20]
- Gelişmiş sanitasyon sistemleri
- Fiziksel aktiviteyi teşvik etmek için daha fazla yaya yolu
- Sağlıklı yaşam tarzları için kişiselleştirilmiş teşhis
- Daha besleyici, yerel kaynaklı beslenme için dikey çiftlikte meyve ve sebzeler
- Mobil halka açık duşlar gibi yerel müdahaleler
- Temel yaşam standartlarını sağlamak için evrensel gelir politikaları
Bu tür önlemler maliyetlidir veya lojistik olarak zordur. Ulusal ve yerel yönetimlerin, özel geliştiricilerin, yatırımcıların ve çok taraflı kuruluşların işbirliğini gerektirecektir.
Gelişmekte olan dünya, çok taraflı kalkınma finans kurumları (MDFI) gibi girişimlere güvenebilir ve bunlara en iyi örnekler olarak Afrika ve Asya Kalkınma Bankaları gösterilebilir. Bu gruplar, devlet başkanları ve özel sektör liderlerini, uzun vadeli kentsel altyapı geliştirme stratejileri için fonları bir araya getirerek iddialı kurtarma planlarının ardında birleştirmek için gerekli etkiye sahiptir.
Daha iyi yaşamlar için daha iyi şehirler
Şehirler, orada yaşayan insanlar olmadan hiçbir şey değildir. Kişisel olarak ve bir yaşam altyapısı yatırımcısı olan Abdul Latif Jameel ve ailemin küresel hayır kurumu Community Jameel aracılığıyla yeni yaşama ve çalışma şekillerini destekleme ve geleceğimizi güçlendirecek çözümlere katkıda bulunma pozisyonunda bulunduğum için onur ve gurur duyuyorum.
Hepimizin sağlıklı bir yaşam hakkı vardır, bu nedenle Community Jameel 2018 yılında, makine öğrenimi, biyoloji, kimya ve klinik bilimlerde hayati araştırmalar yapan MIT’deki Abdul Latif Jameel Sağlıkta Makine Öğrenimi Kliniği’nin (Jameel Clinic) kurucularından biri olmuştur. Jameel Clinic yapay zeka veri analizlerinin, dünya çapında bulaşıcı hastalıkların ve kamu sağlığı tehditlerinin belirlenmesine ve önlenmesine yardımcı olduğu Londra’daki Imperial College’de yer alan Abdul Latif Jameel Hastalık ve Acil Durum Analizleri Enstitüsü (Jameel Institute) gerçekten sürdürülebilir her türlü şehrin merkezinde olması gerekecek konular olan, dünya çapında acil su ve yiyecek sistemleri zorluklarının üstesinden gelmek için araştırmaları, yenilikleri ve işbirliğini destekleyen Abdul Latif Jameel Su ve Gıda Sistemleri laboratuvarı (J-WAFS) dahil olmak üzere diğer laboratuvarlarımızın çalışmalarını tamamlamaktadır.
2020’de, dünya çapında gelişmekte olan pazarlarda modern tıbbi bakıma erişimi hızlandırırken karşılanmamış tıbbi ihtiyaçları ele almak için Abdul Latif Jameel Health kurarak küresel sağlık hizmetlerini iyileştirme taahhüdümüzü resmileştirdik. Bu, sağlık hizmeti erişilebilirliğini iyileştirmek için Japon şirketleri Cyberdyne ve Cellspect gibi dünya çapında sağlık teknolojisi şirketleri ile mevcut ortaklıklarımızı geliştirmektedir.
Gelecek yıllarda şehir ölçeğindeki mobilitenin neleri kapsayacağını öngörmek için çevre dostu taşımacılık çözümlerinde birinci sınıf taşıyıcılar olarak mirasımızı geliştirme konusunda eşit derecede tutkuluyuz.
Suudi Arabistan’da hidrojen yakıt hücreli araçlar için pilot projede önemli bir rol oynadık ve hidrojenle çalışan Toyota Mirai araçlardan oluşan bir test filosu sağladık. Ayrıca ABD merkezli EV yenilikçisi RIVIAN‘ın ilk yatırımcılarındanız. Ayrıca Kaliforniya’nın hava taksisi öncüsü Joby Aviation‘a yatırım yaparak dünyanın en iyi fonlanmış hava taksisi girişimi haline gelmesine yardımcı olduk.
Tabii ki, en büyük zorluklardan biri de şehirlerimize güç sağlamak için temiz enerji üretmek olacak. Bu nedenle 2015 yılında yenilenebilir enerji uzmanı Fotowatio Renewable Ventures’ı (FRV) satın aldık. Bu girişim, 18 ülkede güneş ve rüzgar enerjisi projelerinde faaliyet göstermektedir.
Benzer şekilde, çığır açan Almar Water Solutions girişimimiz, Mombasa (Kenya), Al Shuqaiq (Suudi Arabistan) ve Muharraq (Bahreyn) projeleri ile büyüyen nüfusumuzun su ihtiyaçlarını ele almayı hedeflemektedir. Almar, yakın zamanda Mısır’daki Ridgewood Group‘u satın alarak ülke genelinde 58 tuzdan arındırma tesisiyle portföyünü yeniden genişletti.
Değişimi teşvik etmek için yatırım yapma
Bu yatırımlar ve bunlar gibi birçok diğer yatırım, finansal sonuçlar kadar çevresel, sosyal veya yönetişim performansına dayalı bir getiri sağlayan işletmelere ve teknolojilere yatırım yapma taahhüdümüzü ortaya koymaktadır. Aynı zamanda, şehirlerimizin yeniden tasarlanmasına yardımcı olabilecek yeni teknolojilerin ve fikirlerin geliştirilmesi için katkıda bulunabilecek ESG (Çevresel, Sosyal ve Yönetişim) yatırımlarına (ayrıca sıklıkla “sürdürülebilir yatırım” olarak da anılır) giderek artan küresel bir ilgiyi yansıtmaktadır.
PwC tarafından yapılan araştırmalar, ESG yatırım fonlarının 2025 yılına kadar Avrupa fon sektöründeki paylarını %15’ten %57’ye[21] çıkarabileceğini öngörmektedir. Bu, sermayeyi sürdürülebilir faaliyetlere yönlendirerek ve işletmeleri çevresel etkilerinden çalışanlara karşı davranışlarına kadar her konuda şeffaf olmaya zorlayarak şirketler için büyük sonuçlar doğurabilir.
Ancak bu sadece kurumsal yatırım modellerini değiştirmekle ilgili değildir. Abdul Latif Jameel gibi özel işletmelerin, hem şirketlerin hem de devletlerin yatırımlarını iklim değişikliği ile mücadele edecek ve daha sürdürülebilir bir ekonomiye ve daha başarılı şehirlere geçişi hızlandıracak çözümlere yönlendirmede kilit katalizörler olabileceğine inanıyorum. Abdul Latif Jameel’in üyesi olduğu Temiz, Yenilenebilir ve Çevre Fırsatları Birliği (CREO Syndicate) gibi kuruluşlar, küresel ESG pazarında tutumları değiştirmeye ve özel yatırım fırsatlarını keşfetmeye hâlihazırda yardımcı olmaktadır.
Bunlar, şehirlerimizin gelecek nesiller için endüstri ve kültür merkezi olarak kalmasını sağlayabilecek cesur girişimlerdir.
Ama bir medeniyet olarak harekete geçmezsek?
Pandeminin hemen ardından, insanların daha güvenli ve daha sürdürülebilir yaşam tarzları arayışında, şehirlerden daha az kalabalık alanlara doğru kaydığına dair kanıtlar bulunmaktadır[22]. Sonuç olarak, şehirlerin ekonomik katalizörler olarak konumlarını yeniden güçlendirmesini istiyorsak hayal gücümüzü genişletmemiz ve önceliklerimizi değiştirmemiz gerekebilir.
Hatta politika yapıcıların giderek Brüt Ulusal Mutluluk Endeksi ile yönlendirildiği Asya’nın Bhutan kentinden ilham almak isteyebiliriz.[23] Ya da belki de İzlanda ve Yeni Zelanda gibi ileri görüşlü ülkelerin örneğini takip ederek Wellbeing Economy Alliance‘ın önerilerine giderek daha fazla bağlı kalabiliriz.[24]
Her şeyden önemlisi, şehirlerimizi 21. Yüzyıl ve sonrası için yeniden tasarlarken, şehirlerin insanların hizmetinde var olması gerektiğini ve yanlış şekilde tersine inanılmaması gerektiğini unutmamalıyız.
[1] https://www.weforum.org/agenda/2019/02/10-cities-are-predicted-to-gain-megacity-status-by-2030/
[2] https://www.un.org/en/development/desa/population/publications/pdf/urbanization/the_worlds_cities_in_2018_data_booklet.pdf
[3] https://www.mckinsey.com/industries/capital-projects-and-infrastructure/our-insights/smart-cities-digital-solutions-for-a-more-livable-future
[4] https://www.mckinsey.com/industries/capital-projects-and-infrastructure/our-insights/smart-cities-digital-solutions-for-a-more-livable-future
[5] https://www.rethinkx.com/press-release/2017/5/3/new-report-due-to-major-transportation-disruption-95-of-us-car-miles-will-be-traveled-in-self-driving-electric-shared-vehicles-by-2030#:~:text=95%20percent%20of%20U.S.%20passenger,as%20a%20Service%20(TaaS).&text=As%20fewer%20cars%20travel%20more,to%2044%20million%20in%202030.
[6]https://www.hok.com/ideas/research/autonomous-vehicles-urban-planning/
[7] https://www.wbcsd.org/Overview/Panorama/Articles/Should-we-try-to-make-parking-spaces-extinct
[8]https://www.mckinsey.com/industries/automotive-and-assembly/our-insights/ten-ways-autonomous-driving-could-redefine-the-automotive-world
[9]https://www.hok.com/ideas/research/autonomous-vehicles-urban-planning/
[10] https://www.smartcitiesworld.net/news/smart-cities-predicted-to-create-growth-opportunities-worth-246-trillion-by-2025-5714
[11] https://www.smartcitiesworld.net/news/news/european-commission-launches-smart-cities-marketplace-5720
[12]https://ec.europa.eu/environment/pubs/pdf/streets_people.pdf
[13] https://www.london.gov.uk/sites/default/files/air_quality_in_london_2016-2020_october2020final.pdf
[14] mckinsey.com/smartcities
[15] https://www.mckinsey.com/industries/capital-projects-and-infrastructure/our-insights/smart-cities-digital-solutions-for-a-more-livable-future
[16] https://www.bbc.com/future/article/20200701-skopje-north-macedonia-the-most-polluted-city-in-europe
[17] https://www.theguardian.com/cities/2018/mar/21/people-pouring-dhaka-bursting-sewers-overpopulation-bangladesh
[18] https://www.weforum.org/agenda/2020/08/healthy-cities-communities-post-covid19-great-reset-healthcare-disease-risk/
[19] http://www3.weforum.org/docs/WEF_Future_of_Consumption_Fast-Growth_Consumers_markets_India_report_2019.pdf
[20] http://www3.weforum.org/docs/WEF_Future_of_Consumption_Fast-Growth_Consumers_markets_India_report_2019.pdf
[21] https://www.pwc.lu/en/sustainable-finance/docs/pwc-esg-report-the-growth-opportunity-of-the-century.pdf
[22] https://www.theguardian.com/business/2020/oct/03/green-and-pleasant-beats-urban-buzz-as-families-opt-to-leave-cities?
[23] http://www.gnhcentrebhutan.org/what-is-gnh/gnh-happiness-index/
[24] https://wellbeingeconomy.org/wego