Risk dünyasında yaşıyoruz; ancak dünya felaketin eşiğinde olmak zorunda değil. Bun sağlayacak olan Dünya Ekonomik Forumu’nun (WEF) yıllık 2024 Küresel Riskler Raporu gibi çalışmalarla desteklenen risk farkındalığımızdır. Bu tür bir öngörüye sahip olarak, gerçek anlamda sürdürülebilir bir medeniyet olma yolculuğumuza devam ederken, beklenmedik durumları planlayabilir ve karşılaştığımız zorluklara karşı savunma mekanizmaları oluşturabiliriz.

Ocak 2024’te 19. sayısı yayımlanan en son WEF riskleri raporu, hem kısa hem de uzun vadede çok yönlü bir risk matrisi sunuyor. Bu rapor, genellikle güncel ve önemli haberlerin olduğu bir yılın ardından yayımlanır: Resmi olarak rekor sıcaklıkların kaydedildiği bir yıl[1]. Avrupa ve Orta Doğu’da çatışma ve belirsizliklerin olduğu bir yıl.[2] Yapay zeka devrimini yaratan öncü beyinlerin, yaratılmasına yardımcı oldukları bu teknolojinin yaratacağı felaket potansiyeline karşı insanlığı uyarıldıkları bir yıl.[3]

Bu nedenle, haber başlıklarındaki dramın ötesine baktığımızda WEF analistlerinin ve anket katılımcılarının ufukta beliren en kaygı verici olay olacağını düşündükleri durumlar nelerdir?

Uzmanlar daha belirsiz bir gelecek öngörüyor

WEF Genel Müdürü, Saadia Zahidi

WEF genel müdürü Saadia Zahidi, “dünyanın iklim ve çatışma gibi iki tehlikeli krizle boğuştuğu bir dönemde hızla artan teknolojik değişim ve ekonomik belirsizlik” dönemine değiniyor.[4]

İş dünyası, akademi, sivil toplum ve hükümetler genelinde yaklaşık 1.500 uzmanla yapılan röportajlara dayanan raporda tüm bu belirsizlikler ve daha fazlası belirgin bir şekilde ele alınıyor.

Önümüzdeki iki yıl boyunca en baskın olacağı düşünülen riskleri ve önümüzdeki on yıl içinde ön plana çıkması muhtemel riskleri inceliyor.

Pek çok açıdan dünyaya bakıldığında önümüzdeki iki yıl boyunca sorunlar yaşanacağı öngörülüyor, 10 yıl sonrası için ise daha da sarsıcı beklentiler var.

Uzmanlar kısa vadede (iki yıl) huzursuz (%54), çalkantılı (%27) ve hatta fırtınalı (%3) ve sadece %16 oranında istikrarlı veya sakin bir dönem yaşanacağını öngörüyor. Daha uzun vadede (10 yıl) bu kötümserlik artıyor ve aynı uzmanlar huzursuz (%29), çalkantılı (%46) veya fırtınalı (%17) bir dönem öngörürken geriye sadece %9 oranında istikrarlı veya sakin ortam kalıyor.

Hem iki hem de on yıllık dönemlerdeki bu riskler beş kategoriye ayrılabilir:

  1. Ekonomik
  2. Çevresel
  3. Jeopolitik
  4. Toplumsal
  5. Teknolojik

İki yıllık görünüme daha derin bir bakışla başlayalım.

Yanlış bilgi kısa vadeli riskler listesinin başında geliyor

Pek çok büyük ülkede seçimler yaklaştığı için 2024 yılı politik açıdan şimdiye kadarki en önemli yıl olarak görülüyor. ABD’deki seçmenler Donald Trump’ı Beyaz Saray’a ikinci kez Başkan olarak tekrar gönderip göndermemeye karar verebilirler. Ocak 2024 itibarıyla 3,3 trilyon ABD doları milli gelirle dünyanın altıncı en büyük ekonomisi[5] olan Birleşik Krallık’ta Muhafazakar ve İşçi partililer arasında bir iktidar mücadelesi yaşanıyor. Dünyanın demokrasiyle yönetilen en büyük nüfusuna sahip Hindistan’ın yanı sıra Meksika, Pakistan, Güney Afrika, Bangladeş, Sri Lanka, Endonezya, Güney Kore, Avrupa Birliği ve daha pek çok ülkede bu yıl seçimler yapılacak. Dünya genelinde insanların yaklaşık %49’u 2024 yılında sandıklara gidecek ve olasılıkla oy pusulaları üzerinde çok sert tercihler yapacak.[6]

Bu bağlamda WEF raporunda tanımlanan en önemli iki yıllık risklerden ‘yanlış bilgi ve dezenformasyon’ riskinin neden 2023’ün iki yıllık risk listesinde yer almadığı belki de anlaşılabilir.

Sosyal medyanın giderek daha kutuplaştırıcı bir ortam haline gelmesi, sahte haber tehlikesi ve yapay zeka destekli sahte video ve ses klipleri ile birleştiğinde, bu önemli seçimlerin adil bir şekilde yapılmasını tehlikeye atabilir.

WEF’e göre, ‘şiddetli protestolar ve nefret suçlarından sivil çatışma ve terörizme’ kadar uzanan huzursuzluklara yol açabilecek türde bu etkenler bir araya geldiğinde yeni kurulacak hükümetlerin meşruiyetini baltalama tehdidi teşkil ediyor. Bu huzursuzlukların neticeleri arasında daha fazla yerel propaganda, daha sıkı sansür yasaları, bağımsız medya üzerinde daha sıkı kontroller ve hatta internet erişiminin sınırlandırılması söz konusu olabilir.

‘Yanlış bilgi ve dezenformasyon’ etkisini bir ila yedi arasında bir ölçekte değerlendirmeleri istenen katılımcıların yarısından fazlası (%54) beş veya daha yüksek bir puan vermiştir.

İki yıllık risk listesi ayrıca ‘aşırı hava durumu olayları’, ‘devletler arası silahlı çatışma’, ‘ekonomik fırsat eksikliği’, ‘enflasyon’, ‘zorunlu göç’ ve ‘kirlilik’ konularını da vurgulamaktadır. Ancak daha da ileriye baktığımızda 10 yıllık risk listesinde iklim krizi, tüm dünyayı etkileyen bir tehdide dönüşüyor.

İklim, uzun vadeli risk raporunun üzerine bir kabus gibi çöküyor

WEF’in 10 yıllık risk listesindeki ilk dört başlığın tamamı, bu benzeri görülmemiş krizin yaratacağı varoluşsal tehdidin ortaya çıkışına işaret eden çevre koşullarının kötüleşmesine dayanmaktadır.

Bu dört ana tehlike, öngörülen şiddet sırasına göre ‘aşırı hava olayları’, ‘toprak, su, hava ve canlılar gibi dünya sistemlerinde kritik değişiklikler’, ‘biyoçeşitlilik kaybı ve ekosistem çökmesi’ ve ‘doğal kaynak kıtlığı’dır.

Hepsi bu da değil. ‘Kirlilik’ onuncu sırada olsa da listede yer alıyor ve ‘zorunlu göç’ ise yedinci sırada. WEF, zorunlu göçü toplumsal bir risk olarak kategorize eder, ancak oluşum nedeni kuşkusuz doğal çevre ile ilgilidir. Bazı tahminler, 2050 yılına kadar iklime ciddi bir müdahale olmazsa yüz milyonlarca insanın evlerini terk etmek zorunda kalacağını ve [7]“bir ila üç milyar insanın son 6.000 yıl boyunca insanlığın yaşaması için uygun şekilde seyreden iklim koşullarının dışında kalacağının öngörüldüğünü” ileri sürmektedir.[8],[9]

WEF’in 10 yıllık risk listesinde bulunan “yanlış bilgi ve dezenformasyon”, “siber tehdit” ve “toplumsal kutuplaşma” gibi diğer tehlikeler gelecekte önem arz edecek olsa da uzun vadede yaşam standartlarında ve gelişimsel ilerlemede düşüşleri muhtemelen belirleyecek olan iklim krizidir.

Odak noktamızı bu varoluşsal zorluğa kaydırmadan önce, yeni raporda özel olarak incelenen daha yakından bakmaya değer iki risk alanı vardır: Ülkeler arasında çatışmaların artma potansiyeli ve dünya üzerindeki kontrolümüzün giderek daha yetenekli yapay zeka sistemlerine geçme olasılığı.

Çatışma ve kontrolden çıkmış yapay zeka riskleriyle yüzleşme

Dünyada olaylar hızla gelişebilir; Doğu Akdeniz’de İsrail ve Gazze arasındaki çatışmanın patlak vermesinden önce WEF, büyük ölçekli savaşların artan tehdidine ilişkin bir inceleme derlemişti. Raporun yayımlanmasından bu yana Orta Doğu’daki gelişmeler göz önünde bulundurulduğunda, muhtemelen iki yıllık risk sıralamasında ilk kez beşinci sırada yer alan ‘devletler arası silahlı çatışma’ öngörüsü gelecek yılın listesinde daha üst sıralarda yer alacaktır.

Tayvan ve Ukrayna ile birlikte İsrail, küresel ekonomi, güvenlik dinamikleri ve uluslararası tedarik zincirleri için “yüksek risk” teşkil eden potansiyel çatışmaların artacağı üç noktadan biri olarak tanımlandı.

Raporda 2020 – 2022 döneminde gerçekleşen, büyük ölçüde Ukrayna ve Etiyopya’daki savaşlara atfedilen aktif çatışmalar nedeniyle ölen insan sayısının dört katına çıkarak son bir kaç on yıldır gözlemlenen en yüksek seviyeye ulaştığı gösteriliyor.

En kötü durum senaryosunda mevcut düşmanlıklar ‘çatışmaların yayılmasına’ ve insani krizlerin daha da büyümesine yol açabilir.

Mevcut küresel düzenin oturduğu zemin ayağımızın altından kaymaya devam ediyor. Ukrayna, önümüzdeki Kasım seçimlerinden sonra ABD’nin desteğinin devam etmesine güvenemez, bu da Rusya’yı cesaretlendirebilecektir. Orta Doğu’daki çatışmalar komşu ülkelere yayılacak olursa fosil yakıt tedarikini ve deniz ticareti rotalarını tehlikeye atabilir. Her iki çatışmanın da yıllarca devam edebilecek “uzun süreli, düzensiz” bir şiddete bürünme potansiyeli vardır.

Böyle bir arka planda geleceği öngörmek daha zorlaşmaktadır.  Giderek daha çok kutuplaşan dünyada WEF “yayılmacı bazı merkezi güçlerin kaçınılamaz bir döngüye girerek potansiyel olarak çatışmaları önleyen dinamikleri zayıflatacağı” uyarısında bulunmaktadır.[10] Daha fazla ülke, özellikle de kaynak zengini olduğu düşünülen ülkeler “yönetilemez” hale gelebilir ve komşu ekonomiler, para-militer gruplar ve suç ağları arasındaki taşeron savaşlara yatkın hale gelebilir.

Böylesine çalkantılı yeni bir gerçeklik, gelişmiş ülkelerin süregelen siyasi ve ekonomik hakimiyetine yönelik yaygın memnuniyetsizliği şiddetlendirme tehlikesi de taşıyor. Ve gelişen yapay zekanın vaat ettiği gelecekteki ödüller, dünya çapındaki refah eşitsizliklerini artırırsa bu hoşnutsuzluklar daha da yoğunlaşabilir.

Yapay zeka, zengin ve fakir arasındaki uçurumu derinleştirmenin yanı sıra kendi potansiyel sonuçlarıyla birlikte gelecektir.

İdeal bir dünyada öngörülemeyen sonuçları önlemek için güçlü güvenlik önlemleri sağlayan yapay zeka gibi test edilmemiş embriyonik bir teknoloji, kademeli olarak kullanıma sunulur. Ama burası ideal bir dünya değil. Ülkeler arası rekabet ve ulusal güvenlik miyopluğu nedeniyle, yapay zekanın aceleyle ve herkesin kendi çıkarlarını düşünerek kullanıldığı bir dünyada yaşıyoruz. WEF raporunda “Yapay zekanın çatışma kararlarına daha derin entegrasyonu nedeniyle gerilimlerin istenmeden tırmanabileceği ve yapay zeka uygulamalarına açık erişimin, kötü niyetli aktörleri asimetrik olarak güçlendirebileceği” bir yer olarak ifade edilen bir dünya söz konusu.[11]

Yapay zekaya yönelik araştırmaları bunlarla kısıtlayamayız. Şu anda olgunlaşmamış haliyle karşımızdadır ve genellikle sentetik biyoloji ve kuantum bilişim gibi diğer teknolojilerle birlikte sadece bu seviyeden hızlanacaktır. Ayrıca, vaat ettiği verimlilik faydalarını ve iklim değişikliği, eğitim ve sağlık hizmetlerindeki ilerlemeleri göz önünde bulundurarak büyümesini tamamen yasaklamak istememeliyiz. Yapay zeka yorumlarıyla bir anomali olup olmadığını tespit etmek için taranan röntgenler ve şu anda hayal bile edilemeyen yeni ilaçlarla tedavi edilen çeşitli hastalıklar neticesinde tıbbi tedaviler bundan on yıl sonra bambaşka bir hal alabilir.

Yine de yapay zekanın ilerleme hızının, hem teknolojinin evrimini yönlendiren özel sektör aktörlerinin hem de kamu sektörü kanun yapıcılarının zihninde çok önemli bir yerinin olması gerekir. Her bir taraf, yapay zekanın yanlış bilgi, iş kaybı, suç faaliyeti, siber saldırılar, terörizm ve ayrımcılık üzerindeki potansiyel etkilerini kısıtlamada çok önemli bir rolü olduğunu kanıtlayabilir.

WEF’in uyardığı kesin olan bir şey var ki, o da “giderek daha güçlü, genel amaçlı yapay zeka teknolojilerinin kontrolsüz bir şekilde yaygınlaşmasının, önümüzdeki on yıl içinde ekonomileri ve toplumları hem iyi hem de kötü yönde radikal bir şekilde yeniden şekillendireceğidir.”[12]

Biraz şansımızın biraz da dikkatimizin yardımıyla yapay zekanın aşırılıklarını törpülemeyi öğrenebilir ve sonunda onu iyi yönde bir güç olarak kullanabiliriz. Aynı özeni bir gün kendi insani aşırılıklarımızı törpülemek ve silahlı çatışma eğilimlerimizi dizginlemek için kullanabiliriz. Ancak, bir risk var ki tüm bu risklerin üstünde kalmaya devam ediyor: Küresel ısınma ve ekolojik yaşam destek sistemimizin bozulması.

Hızla yaklaşılan 1,5oC eşiği alarm veriyor

Bu yılki WEF risk analizinde iklim değişikliğinin on yıl sonraki ve gelecekteki etkisinin “sistemik bir değişim” geçireceği kabul ediliyor. Rapora göre bunun nedeni, 2015 Paris Anlaşması’nda belirtildiği üzere küresel ısınmanın sanayi öncesi dönemdeki sıcaklıkların 1,5oC üzerinde bir seviyede sınırlanmasını öngören eşik değerin artık 2030’ların başından ortalarına kadar aşılmasının beklenmesidir.

Gerçekten de bu, iyimser bir bakış açısıyla bile kanıtlanabilir. Bir BM ajansı olan Dünya Meteoroloji Örgütü, geçen yıl yayınladığı raporda dünyanın 2027 gibi kısa bir süre içinde 1,5o C sınırını aşmaya başlaması olasılığının %66 olduğunu öngördü.[13]

WEF anketine katılan tüm gruplar, dünya sistemlerindeki değişikliklerin önümüzdeki on yıl içinde ciddi bir risk oluşturacağı konusunda hemfikir. Ancak rapor, sıcaklık artışının 1,5°C’nin üzerine çıkarak 3°C daha sıcak bir dünyaya dair kabus senaryosunu, yani uyum sağlama umudumuzun bile olmadığı bir dünyaya doğru gidip gitmediğimizi ele alıyor.

Bu tür bir kritik eşiği aşmak ne anlama gelir? İnsan refahı üzerinde ani ve şiddetli etkilerle birlikte, kritik dünya sistemleri üzerinde uzun vadeli ve kendi kendine devam eden etkilerin oluştuğunu hayal edin. Bu etkiler, çöken buz tabakalarından kaynaklanan deniz seviyesinde keskin artışlar, donmuş toprakların çözünmesinden kaynaklanan karbon salınımı ve okyanus veya atmosfer akımlarında geri dönüşü olmayan bozulmalar şeklinde kendini gösterebilir. Bu etkileri hafifletecek teknolojilerin mevcut olduğu yerlerde bile yasal yükümlülükler, jeopolitik dinamikler ve iklim gündemi için ciddi sonuçlar olabilir.

1,5°C’lik bir artışta bile sistemlerimizin geri dönülemez bir bozulma yaşaması muhtemeldir: Donmuş toprakların aniden erimesi, alçak enlemlerdeki mercan resiflerinin yok olması ve Grönland ile Batı Antarktika arasındaki buzulların çökmesi.

Bu etkilerin çoğunun birbiri ile arasındaki öngörülemeyen ilişkisiler özellikle zararlı olacaktır ve kademeli olarak ortaya çıkacak etkilerin tahmin edilmesini zorlaştıracaktır. WEF, Grönland Buz Levhası erimesi neticesinde ortaya çıkacak olan tatlı su akıntılarının Atlantik Meridyonel Devinim Dolaşımını istikrarsızlaştırarak Batı Antarktika Buz Levhası’nın daha da hızlı erimesine neden olacağı örneğini veriyor.

Pek çok küresel ekonomi, iklim değişikliğinin yaklaşan şoklarına karşı tamamen hazırlıksız yakalanmaktan korkuyor. Ne de olsa, kritik iklim eşiklerinin aşılması biyolojik çeşitlilik kaybının yanı sıra ekosistemin çöküşü, daha şiddetli hava olayları ve doğal kaynakların korkunç bir şekilde kıtlaşması anlamına gelebilir. Sosyoekonomik dalgalanmalar şu şekilde baş gösterecektir: Kitlesel göçler, sınır çatışmaları, bulaşıcı hastalıklardaki ani artışlar (özellikle donmuş toprakların erimesiyle eski çağlara ait virüsler dünyaya salınırsa) ve yaygın ekonomik çöküşler. Tarımsal üretimin azalması ve su kıtlığının artması, küresel ticaret modellerini ve ittifakları sonsuza kadar yıkabilir.

Finansman eksiklikleri, iklim değişikliğine gereken aciliyet ile hazırlanmadığımız anlamına geliyor. Mevcut uluslararası finansman taahhütleri ile 2030 yılına kadar adaptasyon için gerekli tahmini finansal kaynaklar arasındaki fark, yılda 366 milyar ABD dolarıdır.

Cesur stratejiler iklim etkilerini hafifletmek için umut veriyor

İklim temelli risklere yönelik bakış oldukça endişe verici olsa da iyimser olmak ve ortaya çıkan sorunlarla mücadele etmek için birçok neden var.

Mevcut iklim modelleme araçları mükemmel değildir ve hata payları büyüktür. Yapay zekanın artan kapsama alanı kendi risk potansiyelini taşırken, kestirimci analiz için yeni ufuklar vaat ediyor. Eşik noktaları ve potansiyel çözümlerin etkinliği hakkında daha ayrıntılı ve güvenilir verilerle donatılan hükümetler ve özel kuruluşlar yakında kaynaklarını eşi benzeri görülmemiş bir verimlilikle en etkili stratejilere doğru yönlendirebilecekler.

WEF, “Bu çabalar, ilgili ekipmanlara (uzaktan algılama ekipmanı ve bilişim gücü gibi) ve ekolojik tahminlere daha fazla yatırım yapılmasının yanı sıra iklim bilimi için küresel bir veri ortaklığının oluşturulmasıyla desteklenebilir,” diyor.[14]

En son risk anketine katılanlar, iklim değişikliğiyle mücadelede küresel anlaşmaları en güçlü silah olarak kabul etmektedir. Uygun şekilde tasarlanmış ve entegre edilmiş bu tür anlaşmalar, emisyon azaltmayı güçlü bir şekilde sağlamanın ve en tehlikeli kritik noktalardan kaçınmanın en hızlı yoludur.

En yüksek profilli örneği COP28 iklim anlaşması olan bu anlaşmaların, etkilerini daha da artırmak için ulusal ve yerel düzenlemelerle desteklenmeleri gerekir.

İvme kazanan diğer stratejiler şunlardır:

  • Ani iklim ve hava koşullarına dayalı olaylara daha hızlı yanıt vermeyi sağlayan daha gelişmiş erken uyarı sistemleri
  • Devletlerin, STK’nın ve kalkınma bankalarının, çevre projelerinde özel sektör yatırımlarının riskini ortadan kaldırmaya çalışması
  • Çevresel krizle mücadele etmeyi amaçlayan öncelikli projeler ve Ar-Ge girişimleri için yeni finansman kanalları açan ESG (çevre, sosyal ve yönetişim) yatırımları
  • Toplulukların dayanıklılığını güçlendiren rüzgar, güneş ve hidro enerjiye dayalı merkezi olmayan enerji ağları
  • İlk kuşkuları gideren ve iklim değişikliğinin temel nedenlerine karşı koyan jeomühendislik. Büyük ölçekte uygulanabilirliği konusunda şüpheler devam etse de karbon yakalama, kullanım ve depolama (CCUS) projeleri, atmosferden daha büyük miktarlarda CO2 yakalama olasılığını artırmaktadır. CCUS yatırımları 2023 yılında 6,4 milyar ABD dolarına ulaştı. Güneş ışınımı yönetimi (SRM) gibi diğer jeomühendislik teknolojileri, yansıtıcılığı artırmak için stratosfere aerosol enjekte ederek veya deniz bulutlarını aydınlatarak iklimin doğrudan soğutulmasını önerir.
  • İklim değişikliği konusunda kamu farkındalığı artıyor ve yerel eylem gruplarında bir patlama yaşanıyor. İklim Eylem Ağı yaklaşık 130 ülkede sürdürülebilir iklim eylemini ve sosyal adalet kampanyasını yönlendiren 1.900’den fazla sivil toplum kuruluşundan oluşan küresel bir kolektiftir.[15]

Bu iyileştirici eylemlerin karşılığını alabilmesi için özel sektörün güçlü desteği şarttır. Abdul Latif Jameel gibi kuruluşların değişim için güçlü bir etki yaratabileceği yer burasıdır.

Dünyayı istikrarsızlık riskinden kurtarmak için birlikte çalışmak

BM 2030 Ajandası ve Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri doğrultusunda iklim değişikliğiyle mücadele ederek ve yeşil iyileşmeyi teşvik ederek dünyayı riskten arındırmaya yardımcı olmak için özel sermayemizin gücünü kullanıyoruz.

Yeşil enerji, geleceğin daha temiz topluluklarının temel taşıdır. Alanında öncü yenilenebilir enerji işletmemiz Fotowatio Renewable Ventures (FRV) aracılığıyla Orta Doğu, Avrupa ve Latin Amerika ve Avustralya genelinde sürekli genişleyen bir rüzgar, güneş, enerji depolama ve hibrit enerji projeleri portföyünü yönetiyoruz.

FRV’nin inovasyon kolu olan FRV-X, evlere 7/24 yenilenebilir enerji sağlamak için sergilenen çabalara öncülük ediyor. Halihazırda FRV-X, Birleşik Krallık genelinde Contego, West Sussex; Holes Bay , Dorset ve Clay Tye , Essex’te şebeke ölçeğinde pil depolama (BESS) tesislerinin yanı sıra Dalby, Queensland Avustralya’da bir hibrit güneş enerjisi ve BESS tesisi yönetmektedir. FRV-X, Yunanistan’daki bir BESS projesinde çoğunluk hissesinin yanı sıra sonbahar 2022’de İngiltere’de iki ek BESS projesini satın alarak kapsamını genişletmeye devam ediyor.

Ayrıca, yeterince gelişmemiş pazarlarda ısmarlama güneş enerjisi projeleri geliştiren Alman bir “hizmet olarak güneş enerjisi” sağlayıcısı olan ecoligo’ya yapılan 10,6 milyon ABD doları tutarındaki yatırımın arkasında da FRV-X var. Her bir proje, bir kitlesel yatırım platformu aracılığıyla bireysel yatırımcılar tarafından finanse edilir. Şu anda ecoligo’nun operasyonları Güney Amerika, Afrika ve Asya’yı kapsamaktadır.

Su kıtlığı, beklenenden daha erken bir risk potansiyeline sahip olabilir ve 2030 yılına kadar yaklaşık 700 milyon insan şiddetli su kıtlığı nedeniyle yer değiştirmek zorunda kalabilir.[16] Abdul Latif Jameel Enerji ve Çevre Hizmetleri’nin bir parçası olan Almar Water Solutions aracılığıyla su risklerine karşı mücadeleye yardımcı oluyoruz. Buradaki odak noktası, bu temel kaynağın daha temiz ve daha bol tedarik edilmesini sağlamak için su sistemlerinin verimliliğini güçlendirmektir.

Bu konu, her geçen gün büyüyen küresel nüfusla birlikte gıda güvenliği gündemimizde eşit derecede öne çıkmaktadır. Community Jameel tarafından 2014 yılında ortaklaşa kurulan MIT’deki Jameel Su ve Gıda Sistemleri laboratuvarı (J-WAFS) acil gıda sistemi sorunlarını çözmek için araştırma ve inovasyona yön veriyor. Bir başka Community Jameel/MIT iş birliği olan Abdul Latif Jameel Yoksulluk Eylem Laboratuvarı (J-PAL), küresel yoksullukla mücadele etmek için bilime dayalı politika oluşturmanın faydalarını destekliyor.

Fady Jameel
Abdul Latif Jameel
Başkan Vekili ve Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı

Abdul Latif Jameel Uluslararası Başkan Vekili ve Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Fady Jameel, “2023, riskin durağanlıktan uzak bir şekilde sürekli değişen bir kavram olduğunu kanıtladı” diyor.

“En son WEF Küresel Riskler Raporu, iklim bozulmasına ve yapay zekanın yükselişine zekice odaklanmaktadır ancak halihazırda katılımcıların küresel silahlı çatışmalardaki ani artıştan haberi olmayabilir.

“Ancak bu çalkantı, risk tahmini fikrini tamamen bir kenara bırakmak için bir gerekçe değildir.

Gelecek yıllar kendi tehlikelerini, kendi zorluklarını, kendi verilerini getirecek. Kaotik bir dünyaya boyun eğmek yerine, istikrarı ve koordineli eylemi teşvik eden küresel uyumu hedeflerken, yenilenen enerjimizle küresel ısınmanın beraberinde getirdiği tehditle mücadele etmek bizim sorumluluğumuzdadır.”

İlerideki zorluklara dair ortak farkındalığımız, gelecek nesiller için daha güvenli, daha adil bir dünya inşa etmek üzere bu girişimleri motive eder. Dünyayı miras alan kişiler, kendi dönemlerinin getireceği benzersiz risklerle karşılaşacaklar ve şimdi verdiğimiz örnekler, gelecekte de uzun bir süre yankılanacak.

[1] https://www.theguardian.com/us-news/2024/jan/03/2023-hottest-year-on-record-fossil-fuel-climate-crisis

[2] https://www.bbc.co.uk/news/world-middle-east-67972962

[3] https://www.theguardian.com/technology/2023/may/05/geoffrey-hinton-godfather-of-ai-fears-for-humanity

[4] https://www.weforum.org/publications/global-risks-report-2024/

[5] https://www.forbesindia.com/article/explainers/top-10-largest-economies-in-the-world/86159/1

[6] https://time.com/6550920/world-elections-2024/

[7] https://www.worldbank.org/en/news/press-release/2021/09/13/climate-change-could-force-216-million-people-to-migrate-within-their-own-countries-by-2050

[8] https://www.pnas.org/doi/10.1073/pnas.1910114117

[9] https://www.bbc.com/future/article/20221117-how-borders-might-change-to-cope-with-climate-migration

[10] https://www3.weforum.org/docs/WEF_The_Global_Risks_Report_2024.pdf

[11] https://www3.weforum.org/docs/WEF_The_Global_Risks_Report_2024.pdf

[12] https://www3.weforum.org/docs/WEF_The_Global_Risks_Report_2024.pdf

[13] https://www.theguardian.com/environment/2023/may/17/global-heating-climate-crisis-record-temperatures-wmo-research

[14] https://www3.weforum.org/docs/WEF_The_Global_Risks_Report_2024.pdf

[15] https://climatenetwork.org/

[16] https://www.unicef.org/wash/water-scarcity