Sürdürülebilir topluluklar: Daha yeşil yaşamlar için temel stratejiler
Bazen, gezegenimizin karşı karşıya olduğu çevresel krizden dolayı bunalabilir ve hem sorunun hem de çözümün büyüklüğü karşısında çaresiz hissedebiliriz.
Gerçekler kesinlikle şok edici.
2050 yılına kadar, küresel sıcaklıkların sanayi öncesi dönemden en az 1,5 ̊C daha sıcak olması ve bu yüzyılın sonunda ise 2-4 ̊C daha sıcak olması bekleniyor.[1] 2050 yılında İngiltere’nin Londra şehri şu an İspanya’nın Barselona şehri kadar sıcak hissedecek. New York, Mexico City ve Moskova şehirleri en sıcak ay sıcaklıklarında en az 4 ̊C’lik[2] artışlar yaşayan büyük popülasyon merkezleri arasında yer alacak ve ısı stresi, yetersiz beslenme ve hastalıkların 2030 ile 2050 arasında yaklaşık ekstra 250.000 ölüme neden olacağı tahmin ediliyor.[3]
Yaygın olarak önerilen çözümler, bu soruna bağlı olarak büyük ölçekte. Küresel ısınmanın 1,5 ˚C’nin altında sınırlandırılması, 2030 yılına kadar yıllık sera gazı emisyonlarının 30 milyar ton azaltılması anlamına geliyor.[4] Birleşmiş Milletler’in karbonsuz bir geleceğe giden yol haritası; enerji sektöründe 8,2 milyar ton, tarımda 6,7 milyar ton, sanayide 5,4 milyar ton ve ulaşımda 4,7 milyar ton emisyon azaltılmasını içeriyor. Karbonsuzlaştırma endüstrisine yönelik uluslararası stratejiler, küresel altyapıda köklü değişiklikler yapılmasını gerektiriyor: Fosil yakıt santrallerini destekleyen devasa güneş ve rüzgar çiftliklerinin yanı sıra pil fabrikalarının, eko yakıt tesislerinin ve büyük ölçekli karbon yakalama projelerinin yaygınlaştırıldığını hayal edin.
Bunların tümü, günlük yaşamlarını sürdüren bireylere çok uzak, hatta yabancı kavramlar gibi gelebilir. “Daha fazla kömürlü elektrik santralinin inşa edilmesini engelleyemem.” “Kuraklığa dirençli tohumlar tasarlayacak mühendislik becerilerim yok.” “Şahsen uçakla yolculuk yapmasam bile uçakların gökyüzünü kirletmesini durduramam.”
Net sıfıra ulaşmanın herhangi bir kişinin kapasitesinin çok ötesinde bir zorluk olduğu doğru. Ancak bu itici gücün topluluk seviyesine yani içinde yaşadığımız, çalıştığımız ve ürettiğimiz mikro toplumlara yayılması ve iklim savaşına değerli katkılar sağlaması toplumun en küçük birimlerinde başlayabilir.
Sürdürülebilir topluluklar, küresel ısınmaya karşı mücadelede temel bir savaş cephesi olarak ortaya çıkmaya hazır. Tabanda ortaya çıkan bazı fikirler, teknolojiler ve politikalar, toplu olarak net sıfırın zorluklarını daha az bunaltıcı ve daha ulaşılabilir hale getirmeye yardımcı olarak daha uygulanabilir yaşam yollarının benimsenmesinde etkili olabilir.
Sürdürülebilir topluluk konseptine destek olmak
Nasıl daha sağlıklı, daha güvenli, daha mutlu hayatlar yaşayabilir ve birkaç kuşak sonra torunlarımız için aynı fırsatların mevcut olmasını sağlayabiliriz? Sürdürülebilir toplulukların sunduğu erdemleri desteklemenin bir yolu, yerel yenilenebilir enerji girişimlerine odaklanmak.
Yenilenebilir enerji, 2019’dan bu yana dünya enerji üretiminin dörtte birinden fazlasını oluşturuyor ve şu anda diğer tüm enerji kaynaklarının büyüme hızını aşmış durumda. Bu sadece çevre için değil, iş arayanlar için de faydalı. Merkezi olmayan enerji çözümleri nispeten daha yoğun insan emeği gerektiriyor, bu nedenle istihdamı teşvik etmeye yardımcı olabilir. Yenilenebilir enerji işleri 2018 yılında 11 milyona ulaştı ve 2050 yılına kadar dört kat artabilir.[5]
Fakat bir topluluk enerji projesi nasıl bir şey olabilir?
Danimarka’nın adası olan Samsø zaman zaman dünyanın ilk %100 yenilenebilir enerji ile çalışan adası olarak anılıyor. Adalıların yıllık kişi başına +11 ton CO2 olan ortalama karbon ayak izi -12 tona düştü (evet, bu bir eksi işareti).[6] 4.000 kişilik bu güçlü topluluk, son yirmi yılda kendisini net sıfır statüsüne doğru yönlendiren bir dizi projeye (21 kara ve açık deniz rüzgar türbinin yanı sıra dört biyokütle yakıtlı bölgesel ısıtma tesisi) başladı.
Bu varlıkların mülkiyeti; özel kişiler, yatırımcı grupları, belediye yönetimi ve yerel kooperatifler arasında paylaşılıyor. 2030 yılına kadar tamamen karbonsuz hale gelmek için adanın nakliye ve ısıtma sektörleri yalnızca yenilenebilir elektriğe bağlı olacak, deniz taşımacılığı sektörü ise yalnızca organik madde fermente edilerek üretilen elektriği veya yerel biyogazları kullanacak.
Samsø doğası gereği kapalı bir yaşam alanı. Ancak başarılı bir sürdürülebilir topluluğun ilkeleri aynı şekilde daha kentsel bir ortama entegre edilebilir mi?
Kâr amacı gütmeyen enerji kooperatifi Repowering London’ın deneyimleri bunun mümkün olduğunu gösteriyor. Repowering London üç amaca sahip: yakıt kıtlığıyla mücadele etmek, sera gazı emisyonlarını azaltmak ve yeni iş fırsatları yaratmak.
Stratejilerinden biri, bireylerin ve işletmelerin sosyal konutlarda güneş enerjisine yatırım yapmalarına olanak tanıyor. Ardından şebekeye elektrik satmanın getirdiği kârlar, topluluğa yatırım olarak geri dönüyor.
Repowering London, sadece 10 yıl içinde 700 kWp’den fazla güneş enerjisi kapasitesi kurdu, yaklaşık 779 ton CO2 emisyonunu önledi, 768.000 İngiliz sterlini finansal kazanç sağladı ve topluluğun gelişiminde harcamak için 200.000 İngiliz sterlininden fazla para kazandı.[7] Repowering London, yetiştirdiği yetenekleri topluluk içinde tutmak amacıyla genç yetişkinleri bir topluluk gücü projesinin yürütülmesindeki finansal, yasal, pazarlama ve teknik alanlar üzerine eğitiyor.
İngiltere’nin başka bir yerinde, Ouse Valley Energy Services Company (OVESCO) ve Brighton Energy Cooperative gibi küçük ölçekli enerji sistemi kooperatiflerinin istikrarlı bir şekilde ortaya çıktığına şahit olduk.
OVESCO’nun East Sussex’teki projeleri yüzlerce yerel hissedar tarafından desteklenen 6 MW’lık güneş enerjisi projelerini içeriyor.[8] Şimdiye kadar ulaşılan dönüm noktaları arasında 15 çatı sistemi ve bir güneş çiftliği; evde mikro üretim için 1 milyon sterlinlik fon; 1.000’den fazla enerji planı önerisinin sunulduğu telefon görüşmesi ve okullar, işletmeler ve ev sahipleri için daha ucuz yakıt faturaları bulunuyor. OVESCO, Ouse Vadisi’nde 4.000’den fazla eve enerji sağlamaya yetecek yeni bir 17 MW’lık güneş çiftliği için planlama başvurusunda bulundu.
East Sussex’te komşu bir proje olan Brighton Energy Cooperative (BEC), Brighton & Hove çevresinde 91 büyük ölçekli güneş enerjisi projesi için 3,5 milyon İngiliz sterlini topluluk yatırımı topladı.[9] Bir topluluk fayda derneği olan BEC, yerel paydaşları tarafından yönetiliyor. Taraflar, 3.000 ila 100.000 İngiliz sterlini arasında herhangi bir tutarda yatırım yapabiliyor ancak sundukları yatırımın büyüklüğüne bakılmaksızın karar verme aşamasında bir oy alabiliyor.
Bölgedeki işletmeler, çatı panelleri için yer kiralayarak enerji faturalarında ulusal ortalamadan %30-%40 daha ucuz tedarik sağlıyor. BEC’in bir sonraki projesi, yakınlardaki bir limanda yaklaşık 2.000 güneş panelinden oluşan yeni bir 750 kWp kapasiteli güneş enerjisi çiftliği.
Bu başarı hikayeleri buzdağının sadece görünen kısmını temsil edebilir. Bir çalışma, Avrupa genelinde vatandaşların yönettiği finansman projelerinin, kıtanın 2030 iklim hedeflerini karşılamak için gereken 179 milyar Euro’luk fon eksikliğini doldurabileceğini gösteriyor. Bu, Avrupa’nın yenilenebilir enerji payını o tarihe kadar %32’ye çıkarmaya yetecek bir tutar.[10]
Topluluk enerjisi modelleri daha sofistike hale gelmek üzere geliştikçe, pil depolama tesislerini de modellerine dahil ediyorlar. Bu, güneşin parlamadığı veya rüzgarın esmediği zamanlarda güvenilir bir şekilde 24 saat enerji sağlamak için verimli dönemlerde üretilen enerjinin kullanılabileceği anlamına geliyor. Bu, Abdul Latif Jameel Energy’nin amiral gemisi yenilenebilir enerji işi Fotowatio Renewable Ventures’ın (FRV) inovasyon kolu olan FRV-X aracılığıyla ilerlemesine yardımcı olduğu bir teknoloji. FRV-X, evlere ve işletmelere 24 saat enerji sağlamak için çeşitli öncü pil depolama tesisleri geliştiriyor. Bu ekibin Holes Bay, Dorset ve Contego, West Sussex’te bulunan dönüm noktası niteliğindeki Birleşik Krallık projeleri hali hazırda faaliyette. En büyük pil depolama projesi (99 MW pik güç, 198 MWsa kapasiteli) ise Birleşik Krallık’ın Clay Tye, Essex bölgesinde 2023’ün sonlarında hayata geçirilecek.
FRV-X aynı zamanda hızlı ivme kazanan başka bir çevreci fonlama modelini de destekliyor: yeşil enerji kitlesel yatırımcılığı.
Bu öncülerden biri, bireysel yatırımcıları gelişmekte olan pazarlarda güneş enerjisi programı fırsatlarıyla bir araya getirmeye yardımcı olmak için yenilikçi bir finansman platformu kullanan Almanya merkezli “hizmet olarak güneş enerjisi” tedarikçisi ecoligo.
FRV-X şu anda Kenya, Gana, Kosta Rika, Vietnam, Filipinler ve Şili dahil olmak üzere 11 ülkede faaliyet gösteren ecoligo’ya 10,6 milyon ABD doları yatırım yapmış durumda.
ecoligo’nun geliştirdiği her proje, kitlesel yatırım platformu aracılığıyla bireysel yatırımcılar tarafından finanse ediliyor. FRV-X’in yatırımı, ecoligo’nun gelişmekte olan pazarlarda daha fazla müşteriye güneş enerjisi sağlamasına ve büyüme planlarını hızlandırmasına olanak tanıyacak.
Bu nedenle, işletmelerimize enerji sağlamaya ve evlerimizi yerel olarak yönetilen ekolojik yöntemlerle ısıtmaya yönelik çözüme sahibiz gibi görünüyor. Peki ya topluluklarımızın özünü oluşturan aileleri beslemek? Tarım, yerel düzeyde yönetilebilir ve gerçekten sürdürülebilir hale gelebilir mi?
Hayal gücümüzden daha fazlasını besliyoruz
Dünya genelinde bir dizi yerel tarım projesi, sürdürülebilir gıda üretimine yönelik farklı yaklaşımları deniyor. Bazıları halihazırda kendi topluluklarında önemli bir fark yaratırken bazıları küresel olarak mahalle ölçeğindeki tarımsal çabalar için örnek teşkil edebilir.
Dünya Doğayı Koruma Vakfı (World Wide Fund for Nature – WWF), topluluk odaklı tarımın “hem iklim hem de doğa için çözümün bir parçası olduğunu ve insanlara ve gezegene fayda sağlayan sürdürülebilir, eşitlikçi, dayanıklı gıda sistemlerinin elde edilmesine yardımcı olabileceğini” söylüyor.[11]
Kendi projelerinden ikisi Afrika’nın yoksul bölgelerinde gıda güvenliğini sağlıyor ve topluluğun güçlendirilmesine yardımcı oluyor.
Bunlardan ilki olan Primeiras e Segundas Mozambik’te, ülkenin ilk Çevre Koruma Alanı içinde bulunan 10.117 kilometrekarelik deniz arazisini kullanıyor. Tarımsal dayanıklılığı iyileştirme stratejileri şunları içeriyor:
- Köy tasaruf ve kredi kurumları (özellikle kadınları hedef alıyorv)
- Balıkçılık alanlarının yeniden canlanmasını sağlamak için av yasağı olan bölgeler
- Sahil şeridini korumak için mangrovların yeniden dikilmesi
- Gıda güvenliği için iklime duyarlı tohumların piyasaya sunulması
Benzer bir model tasarlayan diğer gelişmekte olan bölgeler için şu ana kadar elde edilen sonuçlar olumlu: Beslenme çeşitliliğinde %25’lik bir artış, balıkçı teknelerinin %70’inden fazlasının daha çok balık tuttuklarını bildirmesi ve yıl boyunca gıda güvenliği sağlanan evlerin sayısında %13’lük bir artış.
Tanzanya’daki Güney Tarımsal Büyüme Koridoru, birçok köyün aynı su havzasını paylaştığı bir alanı kapsıyor. Yerel temsilciler, arazi imarı ve kaynak yönetimi kararlarına toplu olarak katılıyor. Kilometre taşları şunları içeriyor:
- Sahipleri yerel halktan oluşan altı Köy Arazisi Kullanım Planı, 2,71 kilometrekarelik sulak alan rezervleri ve 141 kilometrekare orman
- 109 yeni su kaynağı, 12.000 yeni ağaç, 400 yeni arı kovanı, 38 yeni kuyu ve 8 yeni balık havuzu
- %45’i kadınlara, %27’si gençlere olmak üzere devlet tarafından tahsis edilen 2.922 bireysel arazi tapusu
Acil bir sürdürülebilirlik dönüşümü yaşayan topluluklar, daha az öngörülebilir bir geleceğe giden yolculuklarında veri odaklı desteğe ihtiyaç duyuyor. Jameel Gözlemevi, düşük ve orta gelirli ülkelerdeki insanların gelecekteki çevresel şokları öngörmelerine ve bunlara hazırlanmalarına yardımcı olmak için kuruldu. İki ana program yürütüyor: Jameel Gıda Güvenliği Erken Eylem Gözlemevi ve Jameel Gözlemevi İklim Dayanıklılığı Erken Uyarı Sistemi Ağı.
Kenya, Nairobi’deki Uluslararası Hayvancılık Araştırma Enstitüsü’nde yerleşik olan Jameel Gıda Güvenliği Erken Eylem Gözlemevi, kırsal topluluklar arasında dayanıklılığı ve uyum stratejilerini geliştirmeyi amaçlayan uluslararası bir ortaklık. Yerel bilgi ve bilimsel içgörünün bir araya geldiği ilk eylemler ve çözümler, gelecekte gıda güvenliği ve yetersiz beslenme sorunlarının üstesinden gelmeye yardımcı olabilir.
Massachusetts Institute of Technology (MIT) tarafından yönetilen Jameel Gözlemevi İklim Dayanıklılığı Erken Uyarı Sistemi Ağı (Jameel Gözlemevi-CREWSnet), savunmasız topluluklarda yaşam, geçim kaynağı ve mülk kayıplarını en aza indirmeye yardımcı olmak için en gelişmiş iklim tahminlerini, yerel/bölgesel verileri ve sosyoekonomik analizleri bir araya getiriyor.
Tabandan gelen sürdürülebilir gıda projeleri de daha olgun pazarlarda topluluk düzeyinde filizleniyor. Avrupa Komisyonu’nun Horizon planı, ProGIreg (Sanayileşme Sonrası Kentsel Dönüşüm için Verimli Yeşil Altyapı) olarak bilinen bir dizi doğa tabanlı gıda stratejisini çeşitli topluluklarda deniyor.[12]
ProGIreg pilot programları, kullanılmayan kentsel arazileri verimli topluluk bahçelerine dönüştürmeye yardımcı oluyor.
- Torino, İtalya’da ekip Sangone ve Piemonte parklarının terk edilmiş alanlarını sosyal tarım alanlarına dönüştürdü ve okullarda ve kamusal alanlarda sebze bahçeleri ve mikro bahçeler geliştirdi.
- Almanya, Dortmund’da yerel halk tarafından toprak verimliliğini artırmak amacıyla içinde bir yerinde permakültür bahçesi bulunan ve kendi kendini sürdürebilen 2.000 m2’lik bir orman oluşturuldu.
- Avrupa’nın en yoğun nüfusa sahip belediyelerinden biri olan Piraeus kentinde (Yunanistan) kentsel çiftliklere, erişilebilir yeşil koridorlara ve tozlanma için ekim yapımına odaklanılıyor.
ProGIreg’in Hırvatistan, Zagreb’de bulunan eski bir et işleme sahasındaki kentsel çiftliği, çeşitli sürdürülebilir tarım stratejileri için bir prototip olarak hizmet veriyor: yeşil duvarlar, dikey tarım ve akuaponik.
Akuaponik, hidroponik yöntemle yetiştirilen bitkileri beslemek için balık ve kabukluların yetiştirildiği tanklardan gelen besin açısından zengin suyu kullanıyor. Çiftçilerin sebze ve deniz ürünlerini aynı anda yetiştirmelerine izin vererek topluluklara hem finansal hem de gıda güvenliği sağlıyor. Akuaponik, sıfır gübre ve sadece az miktarda pestisit gerektiriyor ve hektar başına geleneksel tarıma göre yaklaşık 10 kat daha fazla gıda ürettiği tahmin ediliyor.[13] Açık hava çiftçiliğine göre %80-%95 daha az su kullanıyor ve mekanik tarıma göre %75 daha az enerji gerektiriyor. 2015 yılında 300 milyon ABD doları hacme sahip olan global su ürünleri endüstrisi, 2030 yılına kadar katlanarak büyüyerek tahmini 2,5 milyar ABD dolarına ulaşacak.[14],[15]
Yeşil duvarlar veya canlı duvarlar, inşa edilmiş yapıların biyoçeşitliliği artırmak için bitkilerle kaplandığı tasarımlar. Çeşitli bitkilerin ve tozlayıcıların varlıklarını sürdürmesini sağlayabilir ve dikey meyve ve bitki bahçelerine ev sahipliği yapabilirler. Yeşil duvarlar, besin maddelerini hafif kirli sulardan çözebilen bitkiler sayesinde verimli bir şekilde suyun yeniden kullanılmasını da teşvik eder.
Giderek daha sıcak bir geleceğin bizi beklediği bir dünyada yeşil duvarlar, binalarımıza doğal bir soğutma veya ısıtma sağlayarak topluluklarımızı daha da sürdürülebilir kılabilir. Yaz aylarında dış cephedeki yeşil duvarların yüzey sıcaklıklarını 12⁰C’ye kadar azalttığı tespit edilmiştir.[16] Kış aylarında ise bir yalıtım katmanı oluşturarak yapay ısıtma ihtiyacını azaltırlar. Bitki yapraklarından kaynaklanan evapotranspirasyon, sıcaklıkların kırsal bölgeden 3 ⁰C ila 4 ⁰C daha yüksek olabileceği şehirlerdeki insan aktivitesinin yarattığı “kentsel ısı adası” etkisine karşı da mücadele etmeye yardımcı olabilir.
İç mekanda, farklı ama aynı derecede heyecan verici bir hikaye. Yeşil duvarlar için dikey tarımı okuyun. Yenilenebilir enerjiyle çalışan LED ışıklar, istiflenmiş sütunlarda bitkilerin verimli bir şekilde yüksek yoğunlukta yetiştirilmesini sağladığında kim doğrudan güneş ışığına ihtiyaç duyar ki? Dikey çiftçilik, binalardan yeraltı tünellerine ve kullanılmayan nakliye konteynerlerine kadar neredeyse her yerde geliştirilebilir. ABD ve Japonya’nın ilk benimseyenlerden olduğu bu sektör, 2018 yılında 1,72 milyar İngiliz sterlini değerindeydi ve 2026 yılına kadar 9,84 milyar İngiliz sterlinine yükselme potansiyeliyle kendini kanıtladı.[17]
Topluluklar içinde geliştirilen dikey çiftlikler sadece yıl boyunca bitkisel üretimi garanti etmekle kalmıyor, aynı zamanda uzun mesafeli gıda taşımacılığının neden olduğu CO2 yükünü de ortadan kaldırıyor. Bitkiler her yıl 15 kez hasat edilebiliyor ve kontrollü bir ortamda yetiştirildiği için, geleneksel ürünler için üç veya dört gün olan saklama süresi 13 veya 14 güne uzayabiliyor.[18]
Dikey çiftlikler piyasada zaten varlık gösteriyor. Dünyanın en büyüğü olan Dubai’deki ECO1, şu anda tarla bitkilerinden %95 daha az su kullanarak ıspanaktan rokaya kadar yılda 900 tondan fazla sebze üretiyor.
Avrupa’nın en büyük dikey çiftliği Danimarka’nın Kopenhag kentinin dışındaki Nordic Harvest. Bitkilerin 14 katlı katmanlar halinde yetiştirildiği 7.000 m2’lik bir tesis olan Nordic Harvest, tamamen faaliyete geçtiğinde yılda 1.000 tona kadar gıda sağlayabilecek.
Bu piyasanın büyüme potansiyeli oldukça fazla ve şu anda iç mekanlarda genellikle yapraklı yeşillikler, çiçekli bitkiler ve aromatik bitkiler olmak üzere yalnızca belirli türler yetiştirilebiliyor. Genetik bilimciler şu anda bu bitki türlerini meyve, kök sebzeleri, saksı bitkileri ve tohum sebzelerini içerecek şekilde genişletiyor. Alman biyoteknoloji firması Bayer ve yatırım firması Temasek, 2020 yılında yeni Unfold girişimini başlatarak özellikle kapalı alan çiftlikleri için yetiştirilen yeni yenebilir tohum çeşitlerinin geliştirilmesine fon sağladı.[19]
Aslında, mahalle fikrinden “imar planının merkezine çalışma çiftliklerini alan konut toplulukları” olarak tanımlayabileceğimiz tarım mahalleleri fikrine doğru ilerliyor olabiliriz.[20] Tarım mahallelerinde tipik olarak yeşil alanlar, bahçeler, seralar, topluluk mutfakları, güneş panelleri ve kompostlama tesisleri ile donatılmış evler bir arada.
ABD’nin banliyö bölgelerinde halihazırda yaklaşık 150 tarım mahallesi bulunuyor ve bunların sayıları sürekli artıyor.[21] Detroit’te yaklaşık 28 bin metrekarelik alana kurulmuş bir çiftlik, yerel pazarlarda satışa sunulan 30’dan fazla meyve, sebze ve bitki yetiştiriyor. Yaz aylarında haftada 40 ila 50 gönüllü çalışanı kendine çekiyor.[22]
Küresel olarak bakıldığında, gelişmekte olan dünyadaki temel gıda güvenliği projelerinden gelişmiş pazarlardaki trendlerle uyumlu tarım mahallelerine kadar kentsel tarımda rekabetçi yaklaşımlar görüyoruz. “Sürdürülebilir topluluklar” kavramına duyulan ilgi dünya çapında arttıkça bu gelişmeler en iyi uygulama ilkelerinin oluşturulmasına birlikte yardımcı olacak.
Bu sürdürülebilir uygulamalar, ancak kapı komşularından üst düzey hükümete kadar toplumun her seviyesinden katılım sağlanırsa benimsenebilir.
İnsanların gücü, etkili politikalarla bir araya geldiğinde
Gördüğümüz gibi, yerel olarak yönlendirilen çabalar bu tutkuyu sürdürebilir kılabilir ve bir nüfusu beslemeye yardımcı olabilir. Ancak gerçek anlamda sürdürülebilir bir topluluk oluşturmak daha bütünsel bir yaklaşım gerektiriyor, bu nedenle tabandan gelen girişimler ileri görüşlü koruma ve yenileme stratejilerini içerecek şekilde genişliyor.
Bazı topluluklar, toplu ağaç dikme projeleri veya nehir ve akarsuların temizlenmesi için bir araya geliyor. Başka bir yerde, yetenekli gönüllü ekipleri, kamu binalarında enerji verimliliğini ve yalıtımı modernize etmek için devreye giriyor.
Ancak sürdürülebilir topluluk kavramı, Transition Streets/Towns (Sokak/Kasaba Dönüşümleri) ve Karbon Oranlama Eylem Grupları (CRAG) gibi davranışsal aktivizm girişimlerini de kapsayabilir.
Transition Streets/Towns, komşuların enerji tüketimini ve israfı azaltmak için birlikte çalışması veya karbon ayak izlerini azaltmak için araç paylaşım planları üzerinde işbirliği yapmasıyla hiper-yerel düzeyde daha yeşil yaşam tarzlarını teşvik ediyor. Birleşik Krallık, Devon’daki ilk program, üyelerin karbon emisyonlarını ev başına 1,2 ton azaltmasını ve ev faturalarında yılda yaklaşık 570 İngiliz sterlini tasarruf etmesini sağladı.[23]
Çoğunlukla ABD ve Birleşik Krallık’ta bulunan CRAG’ler, belirli bir kişi başı yıllık CO2 sınırını kabul eden ve ardından bu sınırı aşan emisyonlar için mali ceza ödeyen, çevre odaklı kişilerden ve kuruluşlardan oluşan gayriresmi gruplar.
Hükümet desteği elbette sürdürülebilir topluluklara yönelik her türlü etkili hareketin ayrılmaz bir parçası. Birleşik Krallık’ta evlerin ve işletmelerin, ürettikleri küçük ölçekli yenilenebilir enerjiyi şebekeye aktararak bu enerji tedariki karşılığında ödeme aldığı şebeke satış tarifesi (FIT) planı, devlet politikalarının önemini gösteriyor.
Birleşik Krallık hükümeti FIT’i 2010 yılında tanıttı. Beş yıl içinde 150 ila 200 kadar topluluk enerji kuruluşu güneş, rüzgar, hidro ve biyokütle ekipmanlarına sahip oldu ve fazla enerjilerini usulüne uygun olarak şebekeye sattı. Ancak FIT’lerin yükselişi, hükümetin küçük ölçekli yenilenebilir projelere yönelik desteği azaltmasıyla 2015 yılında aniden durdu ve her yıl kurulan yeni topluluk enerji gruplarının sayısı 2017 yılına kadar yaklaşık 30’dan 1’e düştü.
Tabandan gelen bu tür girişimlere yönelik istek yoğun bir şekilde devam ediyor, ancak siyasi desteğin önemi açıkça görülüyor. Yakın zamanda yapılan bir anket, katılımcıların %82’sinin hükümetin yerel toplulukların kendi enerjilerini üretmelerine yardımcı olmak için daha fazlasını yapması gerektiğine inandığını ortaya koydu. %69’u hükümetin topluluk enerjisi programlarına yatırım yapacak kadar gelişimci bir düşünce yapısına sahip olan herkese vergi yardımı sağlaması gerektiğini savundu.[24]
Devlet desteği, niş konseptlerden kitlesel harekete kadar sürdürülebilir toplulukların hızlı hareket etmesine yardımcı olabilir. Peki “sürdürülebilir topluluk” kavramının değerini kabul edebiliyorsak bu hipotezi sürdürülebilir şehirler olarak genişletmeye ne dersiniz?
“Topluluk” kavramının boyutları sınırsız
Peki bir kişinin ihtiyacı olan her şeyin kısa bir yürüme, bisiklet veya e-scooter mesafesi içinde olduğu ve atık taşıma emisyonlarından tasarruf ettiği bir şehir sizce nasıl bir fikir? Bu, hayatın tüm temel unsurlarının (iş, mağazalar, okullar, sağlık ve eğlence) bir saatin dörtte birinde ulaşılabilen mikro mesafeler içinde olduğu 15 Dakikalık Şehir (Fifteen Minute City – FMC) vizyonu.
Bu “eksiksiz topluluklar” ulaşım planlayıcıların, şehir tasarımcılarının ve politika yapıcıların katkılarını içeren çok yönlü bir yaklaşım gerektiriyor. Ayrıca COVID-19 pandemisi sırasında süper hızlı geniş bant bağlantıların yaygın olarak kullanıma sunulmasıyla popüler hale gelen evden çalışma modellerine sahip işletmelerin iş birliğinden de faydalanıyorlar.
Bu fikir, Paris belediye başkanının Fransa’nın başkentinde FMC ilkelerini benimsemeyi önerdiği 2020 yılından bu yana popülaritesini artırdı. Artık birden fazla kıtada FMC’ler ortaya çıkıyor. FMC projeleri Çin’de Şangay, Baoding ve Guangzhou’da; İsrail’de Tel Aviv’de; İtalya’da Sardinya’nın Cagliari topluluğunda; ABD’de Portland, Oregon’da; Güney Amerika’da Bogotá, Kolombiya’da ve Avustralya’nın Viktorya eyaletinin başkenti Melbourne’da devam ediyor.
Çevreci ilkelere uyum sağlamak için bir şehre donatım iyileştirmeleri uygulamak yerine, sıfırdan sürdürülebilir bir topluluk tasarlamaya ne dersiniz?
Bu fikir, Suudi Arabistan’ın kuzeybatısında geliştirilmekte olan sürdürülebilir Akıllı Şehir Neom’un arkasındaki itici güç. 26.500 km2’lik bu şehir, sadece yenilenebilir enerji ile çalışan gezici endüstriyel kompleks, küresel ticaret merkezi ve turistik tatil köyleri dahil olmak üzere birçok bölgeye sahip olacak.
500 milyar ABD dolarının üzerinde bir bütçeye sahip bu proje, Suudi Arabistan devlet varlık fonu tarafından finanse ediliyor ve faaliyete geçtikten sonra kendi kendine yeterli hale gelmesi bekleniyor. 2039 yılında tamamlanması hedeflenen Neom, genetik olarak tasarlanmış yüksek verimli bitkilere tahsis edilen yaklaşık 65 kilometrekarelik tarım arazisine sahip olacak. 2.930 MW’lık bir güneş enerjisi santrali, 1.370 MW’lık bir rüzgar çiftliği, 400 MW’lık bir pil enerji depolama sistemi ve yaklaşık 190 km’lik bir güç iletim ağının inşası için sözleşmeler yapıldı.
New York City’nin 33 katı büyüklüğündeki Neom, nihayetinde dokuz milyon kişilik bir nüfusu barındırabilir. Ve elbette, becerileri ve tutkuları ile Sürdürülebilir Topluluk vizyonunu daha yükseklere taşıyacak olan faktör insanlar.
Sosyal canlılarız ve ortak bir kaderi paylaşıyoruz
Özellikle önümüzdeki yıllarda kentsel yaşamın zorluklarını her zamankinden daha fazla yaşamaya başlayacağımız için sürdürülebilirliğin var oluş sorunları ile mücadele ederken ileriyi göremediğimiz için “topluluk” olarak hareket etmenin potansiyelini ihmal edebiliriz.
Şu anda yaklaşık 2 milyar insan şehir ortamında yaşıyor.[25] Bunların yarısı, “şehir gecekonduları” olarak adlandırılan alanlarda yaşıyor, ancak bir arada yaşama içgüdümüz nedeniyle önümüzdeki 20 yıl içinde kent nüfusu ikiye katlanarak 4 milyara ulaşacak.
Topluluklarımız, küresel düşünüp yerel hareket ederek 2030 yılına kadar BM’nin 17 Sürdürülebilir Kalkınma Hedefine ulaşmada çok önemli bir rol oynayabilir. Bu hedefler arasında yoksulluğun ve açlığın ortadan kaldırılmasının yanı sıra herkese içme suyu, sanitasyon ve yeşil enerji sağlanması var.[26]
Özellikle SDG 11, “şehirleri ve insan yerleşim yerlerini kapsayıcı, güvenli, esnek ve sürdürülebilir hale getirmeyi” amaçlıyor. Şehirlerde var olan yaşam kalitesi eşitsizliğinin, en çok “düzensiz yerleşim bölgelerinde” yaşayan ve aşırı geniş bir alana yayılmış hizmetler, altyapı, işler, arazi ve uygun fiyatlı konutlar için rekabet eden 1 milyar şehirli yoksul tarafından hissedildiğini ifade ediyor.
SDG 11’in hedefleri arasında herkes için güvenli, uygun fiyatlı ve sürdürülebilir ulaşım sistemlerine erişim; felaketlerin neden olduğu ölümlerin ve ekonomik kayıpların azaltılması ve başta hava kalitesi ve atık olmak üzere şehirlerin kişi başına çevresel etkisinin azaltılması yer alıyor.
BM’nin geçen yıl SDG’lerde kaydedilen ilerlemeye ilişkin raporu, bu ilerlemenin karmaşık bir yapıya sahip olduğunu ortaya koydu.[27]
- Hava kalitesi şu anda rekor sayıda şehirde (117 ülkedeki 6.000’i aşkın şehirde) izleniyor ancak dünya çapında bir standarda ulaşamadı. Havadaki partikül seviyelerinde görülen genel düşüşe rağmen dünya kent nüfusunun %99’u yeni DSÖ hava kalitesi kılavuzlarında belirtilen metreküp başına 5 mikrogramlık partikül seviyesi sınırını aşan alanlarda yaşıyor. Gelişmekte olan ülkelerdeki insanlar bu durumdan orantısız bir şekilde etkileniyor ve hava kalitesinden kaynaklanan 4,2 milyon erken ölümün %91’i bu bölgelerde kaydediliyor.
- Şu an ülkelerin yaklaşık üçte ikisi yerel afet risklerini azaltma stratejilerine sahip ve bu stratejiler 2015’teki rakamın neredeyse iki katına ulaşıyor. Ülkeler, afet riski azaltma ve iklim değişikliği adaptasyonunu yerel düzeyde uyumlu hale getirmeye başladı. Ancak riskin kademeli doğası göz önüne alındığında dayanıklılık oluşturmaya yönelik birden çok tehlikeyi dikkate alan bir yaklaşım hala gerekli görülüyor.
- 2020 itibarıyla, kentsel alanların yalnızca %37’sine toplu taşıma hizmeti veriliyor ve 2030 yılına kadar yollardaki araç sayısının 2015 yılındaki seviyelerin iki katına çıkması muhtemel. Bu rapora göre hükümetler hala güvenli, güvenilir ve verimli toplu taşıma sistemlerinin kullanılabilirliğini artırmaya yönelik önemli bir zorlukla karşı karşıya.
- Kentsel atıklar, toplanmadan veya işlenmeden bırakılırsa hastalıklara ve sera gazı emisyonlarına neden olabilir. 2022 yılında küresel olarak atıkların ortalama %82’si toplanıyordu ve yarısından fazlası kontrollü tesislerde işleniyordu. Aşağı Sahra Afrika ve Okyanusya’daki bölgeler ortalama %60’ın altında bir atık toplama oranına ulaşabildi. Bu da atık yönetimi altyapısında büyük yatırımlara ihtiyaç duyulduğunu gösteriyor.
Özel sektör, sürdürülebilir topluluklardan oluşan bir ağla desteklenen geleceğe hazır bir küresel topluma öncülük edebilir. Özel sermaye, sabırlı bir sermaye ve özel sermayenin zaman çizelgesi, siyasi döngülerden ve dış hissedarların bir sonraki çeyreğin kar getirisi baskılarından bağımsız olarak ilerliyor.
Abdul Latif Jameel olarak bu sürdürülebilirlik dönüşümünde üzerimize düşeni yapmayı hedefliyoruz.
Abdul Latif Jameel Enerji ve Çevre Hizmetleri’nin bir parçası olan Almar Water Solutions, Suudi Arabistan’daki en büyük tuzdan arındırma tesislerinden biri olan Shuqaiq 3 tesisi de dahil olmak üzere son teknoloji ürünü tuzdan arındırma ve atık su arıtma ve geri dönüşüm tesisleri aracılığıyla insan ve sanayi kullanımı için su üretiyor. Community Jameel ve MIT tarafından 2014 yılında ortaklaşa kurulan Jameel Su ve Gıda Sistemleri Laboratuvarı (J-WAFS) sürekli büyüyen küresel nüfusu besleme ve sürdürme tekniklerini araştırıyor.
Abdul Latif Jameel ayrıca yeşil enerjiye erişimi genişleterek daha sürdürülebilir toplulukların gelişimine de katkıda bulunuyor. FRV, FRV-X’in öncü pil depolama projelerine ek olarak Orta Doğu, Avustralya, Avrupa ve Latin Amerika’da büyüyen bir güneş, rüzgar, enerji depolama ve hibrit enerji projeleri portföyü ile herkes için uygun fiyatlı temiz enerji sağlamaya çalışıyor.
Abdul Latif Jameel Başkan Vekili ve Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Fady Jameel şöyle diyor: “21. Yüzyıla uygun topluluklar oluşturmak, dayanıklı ve kendi kendini sürdüren topluluklar oluşturmak anlamına gelir.
“Özel sermayemizin gücü ve uluslararası iş birlikçilerimizin sınır tanımayan yenilikçilik anlayışı sayesinde, öncü bir konsept olan sürdürülebilir topluluklar fikrinin plan ve tasarlama aşamasından mahallelere sıçramasını sağlamaya yardımcı oluyoruz.
Evlerimizin ısınacağını, ailelerimizin besleneceğini ve işletmelerimizin güçleneceğini ve geride bıraktığımız gezegeni miras alan gelecek nesillerin de bu ayrıcalıklardan yararlanacağını bilerek hayatın keyfini güvenle çıkarabiliriz.”
[1] https://dnr.wisconsin.gov/climatechange/science#
[2] https://www.bbc.co.uk/news/newsbeat-48947573
[3] https://www.who.int/health-topics/climate-change
[4] https://www.unep.org/interactive/six-sector-solution-climate-change/
[5] https://www.rapidtransition.org/stories/reclaiming-power-the-rapid-rise-of-community-renewable-energy-why-the-added-benefits-of-local-clear-power-can-help-accelerate-transition/
[6] https://www.rapidtransition.org/stories/reclaiming-power-the-rapid-rise-of-community-renewable-energy-why-the-added-benefits-of-local-clear-power-can-help-accelerate-transition/
[7] https://www.repowering.org.uk/
[9] https://www.brightonenergy.org.uk/
[10] https://www.rapidtransition.org/stories/reclaiming-power-the-rapid-rise-of-community-renewable-energy-why-the-added-benefits-of-local-clear-power-can-help-accelerate-transition/
[11] https://www.worldwildlife.org/stories/local-communities-are-key-to-equitable-sustainable-food-systems
[12] https://progireg.eu/the-project/
[13] https://inmed.org/aquaponics-farming-facts/
[14] https://fish20.org/images/Fish2.0MarketReport_Aquaponics.pdf
[15] https://www.globenewswire.com/en/news-release/2023/02/16/2609905/0/en/Aquaponics-Market-Size-Worth-USD-2-464-29-Million-by-2030-at-14-1-CAGR-Report-by-Market-Research-Future-MRFR.html
[16] https://earth.org/data_visualization/green-walls-in-an-increasingly-urban-world/
[17] https://www.fwi.co.uk/arable/crop-management/why-vertical-farming-is-growing-in-the-uk
[18] https://www.weforum.org/agenda/2022/05/vertical-farming-future-of-agriculture/
[19] https://www.accenture.com/us-en/blogs/chemicals-and-natural-resources-blog/vertical-farming
[20] https://www.yesmagazine.org/social-justice/2019/11/05/food-community-detroit-garden-agriculture
[21] https://www.weforum.org/agenda/2018/04/rich-millennials-are-ditching-the-golf-communities-of-their-parents-for-a-new-kind-of-neighborhood
[22] https://www.yesmagazine.org/social-justice/2019/11/05/food-community-detroit-garden-agriculture
[23] https://www.theguardian.com/lifeandstyle/2014/apr/25/transition-streets-growing-success-communities-conserve-energy
[24] https://www.rapidtransition.org/stories/reclaiming-power-the-rapid-rise-of-community-renewable-energy-why-the-added-benefits-of-local-clear-power-can-help-accelerate-transition/
[25] https://www.worldbank.org/en/topic/sustainable-communities
[26] https://sdgs.un.org/goals
[27] https://unstats.un.org/sdgs/report/2022/The-Sustainable-Development-Goals-Report-2022.pdf